Acıyı mı anlatmamı istiyorsunuz?
Pekala bunu yapabilirim, zor olacak ama yine de yapabilirim.
Belki bu diyeceğim acizliktir bilmiyorum ama birisinin beni duymasına ve belkide durumuma üzülmesine
o kadar ihtiyacım var ki, anlatamam.
Döktüğüm gözyaşlarının boş olmamasına o kadar ihtiyacım var ki!Şimdi söyleyin bana size göre ne bunun tanımı?
Gece tek başınıza kaldığınızda ölmeyi isteyecek kadar yorgun olmak mı?
Ya da içinizdeki o aptal umut tanesi yüzünden her şeye katlanmak mı?
Belkide bedeniniz dahi pes ettiğinde, ruhunuzun verdiği o savaştır.
Kazandığınız vakit kaybedersiniz..."Yemek nasıl geçti Prensesim?"
Gözlerine baktığımda aylar sonra ilk defa bu kadar mutlu olduğunu görüyordum. Kim Seok Jin'in gerçekten haklı olma olasılığı beni içten içe güldürmüştü.
"Çok güzeldi. Yani beklediğimden daha güzeldi!"
"Beklediğiniz neydi Prensesim?"sorum ile biraz duraklamıştı ve çatılan kaşlarla yine haddimi aştığımı söyleyeceğini belli etmişti.
"Haddini aşma Vien." Tam da düşündüğüm gibi.
"Pekala Prensesim, o halde yemek boyunca olanları başkasına anlatabilirsiniz." Bu döngü hep bu şekilde ilerliyordu. Ne zaman duymak istemediği bir şey söylesem statüsünü devreye sokar ama aramızdaki ilişkide bunların işlemediğini hemen geri hatırlayıp pişman olurdu.
"Deme öyle. Biliyorsun binlerce kişi de olsa önümde, dönüp derdimi tasamı anlatacağım tek kişi sen olurdun."
Bu sözler ile gülümsemiş ve her şeyi anlatmasını söylemiştim. Anlaşılan o ki gerçektende bir yemeyin çözemeyeceği sıkıntı yoktu. Prenses Jiyoo, Prens Jungkooktan fazlasıyla hoşlanmış ve en başından beri önyargılı olduğunu kabul etmişti.
"Diyorum ki yarın papatya tarlasında piknik mi yapsak?" Yani diyor ki sen çalış, Jungkook ve bende romantik anlar yaşayalım.
"Sabah erkenden yola çıkacaksak malzemeleri şimdiden hazıredeyim." Prensesin onayı üzerine sarayın mutfağına gitmiştim. Bir yandan acaba Taehyung'da gelir mi diye düşünerek önümdeki büyük sepete kahvaltılıkları yerleştiriyordum.
"Hey! Ne yapıyorsun burada?"
Hızla arkamı döndüğümde Jimin'i görmüştüm. Prens Jungkook'un baş yardımcısı Park Jimin..."Beni korkuttun." Sevimli gülüşüyle yanıma yaklaştı. "Bilerek yaptım Vien, gerçekten korkaksın." Onaylamazca başımı salladım.
"Ve sende bu durumla eğleniyorsun!"Kısa süreli bir dostluğumuz olsa bile, birbirimize şaka yapacak kadar yakın olduğumuzu bilmek iyi olmuştu. Elbette gelecekte bunu ödeteceğim...
"Bu saate neden buradasın?" Bir yandan konuşurken diğer yandan kaldığım işime devam ediyordum.
"Benimki seninkinin odasına gitti, bende mutfakta yarın için hazırlandığını duyunca belki yardım ederim diye geldim işte."
"Benimkinin odasında seninkinin ne işi var Jimin?" Şuanda birisi prens ve prensesten bu şekilde bahsettiğimiz duysa sonumuz hiç iyi olmazdı.
"Valla birbirlerini görmüşler, beğenmişler..."
"Bize de onları vermek mi düşer?"
Gülüşü odayı doldurduğunu bende kendimi tutamamıştım."Komik olan ne?" Kapının orada ne zamandır durduğunu bilmediğim Taehyung ile hemen kendime çeki düzen vermiştim.
"Sadece sohbet ediyorduk kardeşim, sende katılsana bize." Jimin'in sözlerinden sonra Taehyung yanımıza geldi.
"Yarın Prenses Areum da gelecekmiş, onu haber vermek için geldim." Bu kızla daha önce hiç karşılaşmamıştım ama dört büyük krallıkta ki en güzel kız olduğuna dair söylentileri duymuştum.
"Başka gelecek olan var mı?"diye sordum.
"Birde biz varız işte."onaylandıktan sonra çatal, tabak ve ihtiyacımız olabilecek her şeyi ayarlayıp yerleştirdim...
Ben ve senin yerini biz aldığında, ortada sadece acı kalıyordu sevgilim. Ve ben, senin için dayanılmaz olan bu acıda cenneti bulmuştum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✿∘˚˳° Sąkurą - thv °˳˚∘✿
Fanfictionİçimde bir savaş var, her geçen gün acı veren ve beni tüketen bir savaş. Kazandığım vakit kaybedeceğim ya da ben öyle sanıyorum... 「Kitapta alıntılara yer verilmiştir」