- Şimdiyse Karanlık -

14 2 14
                                    

Hızlıca attığım adımlar beni, ahşap kulübenin az ilerisinde ki  ormanlık alana çıkarmıştı. O, bu yaptığımı cezasız bırakmayacaktı biliyorum... Yine de, her şeye rağmen yaşadığımı hissetmeye ihtiyacım vardı.
Uzun zaman sonra tenime değen güneş ışığı tüylerimi diken diken etti. Kiraz ağaçları tomurcuk vermiş, etrafı baharın o güzel kokusu sarmıştı.

Sahi ne zaman bahar gelmişti?
Benim için geçip giden günler, çıplak dalların arasında kalmıştı...

Yine aklım o zamana gitti.
Baharın gelişinin papatyaların arasında olduğu güne...

Yol en fazla iki saat sürmüş olmasına rağmen benim için hiç geçmemiş ve sanki iki saat, iki yıl gibi gelmişti... Bunun sebebi Prenses Jiyoo ve Prenses Areum'un kesintisiz sohbetinde hiç bir yerimin olmamasına dayanıyordu.
Bu iki prenses birbiri ile çok iyi anlaşmıştı öyle ki bir ara, sıra benim için eş adayı bulmaya gelmiş ama fazla üzerinde durmamışlardı. Her neyse!

Papatya tarlasına geldiğimizde herkes oranın büyüsüne kapılmışken, ben sofrayı hazırlamaya başlamıştım.

"Burası fevkalade, öyle değil mi Vien?"
Bu sorunun hiç beklemediğim birinden gelmesi, elimi ayağıma dolaştırmıştı.

"Evet Prensim."
Gözlerim bir anlığına Prens Jungkook'un ellerinde tuttuğu papatya tacına kaydı, belli ki bunu yapmak için fazlasıyla emek harcamıştı.

"Hoşlandığım kadının en yakınlarından birisin..." bunu derken bakışları ellerine indi "Söylesene benden dilediğin bir şey var mı?" Bu inanılmaz bir teklifti. Ne garip, istediğim şeyi koskoca Güney Krallığı'nın müstakbel kralı bile veremezdi.

"Sizden tek isteğim mutlu olmanız Prensim."
Başını salladı ve küçük bir tebessüm ile konuşmaya başladı.

"Kendin hakkında bir şey isteyeceğin zaman burada olacağım Vien ve ne istersen yapacağım." ardından yanımdan uzaklaştı. Bu gökten inmiş dilek hakkı da neyin nesiydi?
Her neyse! İçecekleri almak için arabaya ilerleyeceğim sırada arkamda gözlerini kocaman açmış bir adet Jimin'i bana bakarken bulmuştum.

"Siz. Daha demin. Ne konuştunuz."

"Ne mi konuştuk?"

"Evet dedim ki; ne konuştunuz."

"Kiminle ne konuştuk?"

"Sence?!" diyip arkasını dönmeden parmağı ile Prens Jungkook'u gösterdi. Bakışlarım gösterdiği yere kaydığında, Prenses Jiyoo'ya papatya tacı takan Prensi gördüm.
Jimin'in gözleri de onlara kaydığında tatlı kıkırtısını işittim. Kolumu çekiştirerek
"Benimki seninkine kuyruk sallıyor Vien görüyor musun!" dediğinde bende gülmemi tutamamıştım.
"Görüyorum Jimin, görüyorum."


Jiminden kurtulmayı başardıktan sonra, sofrayı kurmayı bitirip
herkesi çağırmış ve güzel sohbetler eşliğinde kahvaltı edilmişti. Bu arada gözlerim sürekli Taehyung'a kaymıyor değildi tabii...
Nelerden yediğini, yerken şekilden şekile giren, tatlı yüz ifadelerini aklımda tutuyordum.
Yanyana bulunduğumuz bu zamanın durup kalmasını, asla bitmemesini istemekten başka hiç bir şey yapamamak elimi kolumu bağlıyordu.

"Vi, neden sessizsin bir sorun mu var?"
Jimin yanımda fısıldarcasına konuşmuş olmasına rağmen gözler bize çevrilmişti. Ayrıca Vi de neyin nesiydi?

"Sadece uykusuzum Jim." Gülümsemesi ile içim sıcacık olmuştu, o gerçekten herkesin ihtiyacı olan bir insandı.

"Bunu sevdim Vi, ayrıca bu kadar yorgunsan bunları toplamak için sana yardım edebilirim, hatta Taehyung sen de bize katılmalısın bence." Jimin, sen gerçekten bir melek olmalısın!

"İki kişi bunları bile toplayamayacak mısınız? İlla yardım mı etmem lazım?" ve sen Taehyung, kalbimin sahibi dahi olsan tam anlamıyla odunsun! Her neyse!

"Neden uykusuz kaldın Vien? Oysa bu gün erkenden odana çekildin." Prenses Jiyoo'nun sözlerinde olan bu ince ima beni yerin dibine sokmuştu. Ne diyeceğimi bilemeden Prenses Areum da lafa karıştı...
"Vi, yoksa hoşlandığın biri mi var?" İnanmıyorum, alttan alttan Jiminle beni mi yakıştırmıştı o?

"Üzgünüm prenseslerim ama bu durum için hiç bir sebebim yok. Sadece uyuyamadım." Bu durumdan rahatsızlık duysam bile saygımı bozamıyor olmak fazlasıyla can sıkıcı bir durumdu...
Gözlerim Prenses Jiyoo'ya gitti. Bazen insan 'Ben iyiyim' dediğinde, gözlerinin içine bakıp 'İyi değilsin, biliyorum' diyecek birine ihtiyaç duyardı. Benim için o kişi Prenses Jiyoo'dan başkası değildi. Öyle ki bu kısa bakışma sonrası konu kapanmış, Jimin'i iyi olduğum konusunda ikna edip etrafı toparlamaya başlamıştım.

"Jimin ile baya yakınsınız galiba?" Taehyung, bir yandan konuşurken bir yandan da eline sofradan tabağı alıp yanıma getirdi.

"Yardım etmene gerek yok Taehyung. Ayrıca evet, Jimin gerçekten iyi bir dostum." Tabağı verirken ellerimi narin bir biçimde tutarak gözlerimin içine baktı.

"Gözlerindeki yansımamda sanki yıldızlar var Vien..." İnan bana Taehyung şuan en son endişeleneceğim şey bu zira kalp atışlarımı duyduğun vakit, neden uykusuz kaldığımı anlarsın.

Taehyung iç geçirip sözlerine devam etti.
"Söylesene Vien, benimle ne kadar yakınsın?"
Dilim tutulmuştu sanki, ne demeliydim? Daha biraz önce odun dediğim adam, kalbimde bir ateş yakmıştı ve ben onun için yanmaya hazırdım...

Ancak bu ateş yalnızca beni değil, onu da yakmaya başladı ve canının yanması en son isteyeceğim şeydi.
Bu yüzden söndürdüm o alevleri.
Bu yüzden gitti ve başkasında aradı o ateşi...

Gözlerim aynadaki bedenime kaydı.
Mor rengi severdim ama tenimde değil...
Yine de kısa bir süre için de olsa, güneşi tenimde hissetmek bana iyi gelmişti.



Vien'in arkasındaki Jimin'in sıfaduleşgali...

Vien'in arkasındaki Jimin'in sıfaduleşgali

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 03, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

✿∘⁠˚⁠˳⁠° Sąkurą - thv °˳⁠˚⁠∘⁠✿Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin