Söze nasıl başlamalıyım bilmiyorum. Olaylar en baştan anlatılamayacak , aklımda kalanlar ise anlaşılmayacak kadar karışık sanki.
Belkide tek bahsedebileceğim şey o...
Öyle ki "En mutlu anın ne?"diye sorsanız gözlerine baktığım, sesini duyduğum zamanlardan bahsederim size.Pekala başlamam gereken yer tam olarak burası, onu gördüğüm zaman...
Büyük balo salonunda, adımlarım Prenses Jiyoo'nun hemen arkasındaydı. Kuzey Krallığı'nın tek kız çocuğu olan Prenses Jiyoo, evlenmek için yaşı gelmiş, Güney Krallığı'nın varisi Prens Jungkook'a eş adayı olmak üzere bu baloya davet edilmişti. Elbette Doğu ve Batı Krallıklarından gelen prensesler, artı olarak soylu kesimden olan bir çok kadın buradaydı. Bu kadar taliplerinin olması, günümüzün en güçlü krallığının tek varisi olması gibi fazlasıyla yetenekli ve yakışıklı olmasına da dayanıyordu.
Ancak Prenses Jiyoo'nun burada olma sebebi bu değildi, en azından kendisi için, çünkü babası tam da bu sebepten dolayı onu buraya gönderdi. Prenses Jiyoo'nun aklında halen eski sevgilisi, kralın yani babasının baş yardımcısı olan, Jae Sung vardı. Kralın verdiği bu evlilik emrinden sonra ayrılmaları belkide bu kadar üzmüştü onu.
"Vien!"
Anlık irkilmem Prenses Jiyoo'nun komiğine gitmiş olacak ki, bıyık altı gülüşünü saklama tenezzülünde dahi bulunmamıştı.
"Buyrun Prensesim." onunkinin aksine daha cılız çıkan sesim balodaki gürültüye rağmen duyulur bir şekildeydi.
"Az sonra Prens Jungkook ile tanışma merasimine gideceğim, yanımdan ayrılma, desteğine ihtiyacım var."
Ufak bir tebessüm ile başımı sallamış ve ağır adımlarla prensin olduğu odaya doğru ilerlemiştik.Geniş koridorun sonuna vardığımızda prensesin geldiğini duyurmak için seslendim.
"Girin!"
İçeriden gelen sesle yandaki görevliler kapıyı açtı.
Odaya girdiğimizde sessizlik hakimdi, burada olmamam gerektiğini ilk dakikalarda hissetmiştim."Ben, Kuzey Krallığı'nın Prensesi Lee Jiyoo."
prensesin kendinden emin çıkan sesinin ardından prens konuştu."Memnun oldum Prenses Jiyoo. Burada bulunma amacını göz önünde bulundurursak, kendimi tanıtmama gerek olduğunu düşünmüyorum?"
Saygımdan ötürü eğik duran başımı kaldırıp prensesim ile bu şekilde konuşamayacağını söylemek istedim ancak bunu rüyamda bile yapsam kellemin gideceğine emindim.Prenses aldığı derin nefesle ona gıcık olduğunu belli etti, yine de aklından geçen şeyleri yapamazdı çünkü Kralın emri çiğnenemezdi.
"Haklısınız, sevgili babam sizin adınızı söylemişti, Güney Krallığının Varisi Prens Jeon Jungkook. Umarım bir gün hakkımızda, bulunduğumuz konumlar ve isimlerimizden daha fazlasını biliriz... Şimdi izninizle."Prensesin sözleri gülümsememe sebep olmuşken yan tarafımdan gelen ses ile korku kalbimi elegeçirmişti.
"Şuna bakın Veliaht Prensim, yanında getirdiği hizmetçi önünüzde gülecek cesarete sahip!" Batı Krallığı'nın en küçük ve şımarık prensesi Han Sun Hee...
Tüm gözler bende toplanmıştı ve ben 'Bir şey demem mi daha büyük sorun yaratır yoksa konuşmuyor olmam mı?' diye düşünüyordum.
Usulca Prenses Jiyoo'ya baktığımda bakışları yerde, sanki içinden bir bu eksikti diye geçiriyordu. Gözlerimi sıkıca kapatıp beni affetmeleri için yalvarmaya karar vermişken duydum onun sesini."Prenses Jiyoo'nun dedikleri bizleri bile gülümsetirken, bence baş yardımcısının da öyle yapması günah ya da suç değil. Eğer öyleyse bizlerin de ceza alması gerekir, öyle değil mi Prensim?"
Gözlerimi açıp sesin geldiği yöne baktığımda anlamıştım, kalbimin sadece korktuğum zaman bu kadar hızlı atmayacağını.
Dönüp bakıyorum da, o an kellem gitse şimdiye kıyasla daha mı az acı verirdi? Bilmiyorum ama o zamanlar emin olduğum tek şey, onun sesinde huzur bulmamdı.
Şimdi ise sesini hatırlamam bile kalbimi paramparça ediyor...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✿∘˚˳° Sąkurą - thv °˳˚∘✿
Fiksi Penggemarİçimde bir savaş var, her geçen gün acı veren ve beni tüketen bir savaş. Kazandığım vakit kaybedeceğim ya da ben öyle sanıyorum... 「Kitapta alıntılara yer verilmiştir」