"Bi saattir sizi bekliyorum nerdesiniz lan?"Seungmin tam karşımda kollarını göğsünde bağlamış, çatık kaşlarıyla bana bakarken masum gözükmeye çalışarak "Trafik vardı ya." dedim. Yalandı. Ben onlara duş alırım falan dedikten sonra kalkmamış yatmaya devam etmiştim.
"Metroyla geliyosun ne trafiği ya?"
Pekala, yalanım başarısız olmuştu.
"Ne bana kızıyon ya Changbin'e de laf söyle."
"Yalnız," diye konuşarak araya girdi yaklaşık 2 dakikadır bizi izleyen Changbin. "Ben sizden önce de burdaydım. Bana laf edenin ağzına sıçarım."
"Tamam kanka, sensin."
Changbin gözlerini devirip Seungmin'e baş işareti yapıp gidelim demek istedi. Anlık olarak beni dışlamalarını görmezden gelip onlarla yürümeye başladım. Zaten Seungmin en önden hızlı hızlı yürüyordu. Çünkü geç kalmıştık.
Seungmin'in dediğine göre seans saatinden biraz erken gidip bir şeyler seçmemiz gerekiyormuş. Korku, temas seviyesi gibi gereksiz bulduğum şeyler gibi.
"Geldik." Seungmin siyah bir binanın önünde durup bize bir bakış attıktan sonra kapıyı itip içeri girdi. Kapının açılmasıyla zil sesi duyulurken açık tuttuğu kapıdan içeri girdik bizde.
"Hoş geldiniz."
Bizim yaşlarımızda bir çocuk gülümseyerek bizi karşılayınca korku evine gelmişiz gibi durmuyordu pek.
"Hoş bulduk."
Seungmin resepsiyona ilerleyip seans hakkındaki şeyleri cevaplarken Changbin de kenarda duran dolaplardan birine spor çantasını koydu. Ben tek telefonumu alıp evden çıktığım için gerek duymadım.
Çok değil birkaç dakika sonra Seungmin elinde bir kağıt ve anahtarla yanımıza geldi. "Öncellikle adamın sorduğu her şeye evet dedim. Yani şimdiden her boka hazır olun."
"Aferin sana." İstemeden de olsa tırsmıştım ama belli etmeye niyetim yoktu. Tabii benim çakallar bunu anlar benimle dalga geçerlerdi ama olsun.
"Bu anahtar ilk odanınmış. Bir diğer odaya geçebilmek için olduğumuz yerdeki anahtarı bulmamız lazımmış. Zaten arada kaç dakika geçtiğini falan söyliceklermiş."
Changbin beklemediğim bir şekilde tüm ciddiyetiyle Seungmin'i dinledikten sonra "Bu kadar mıymış?" diye sordu.
"Aklımda kalanı bu kadar."
Changbin'in kulağına eğilip "Sıçtık." diye fısıldadım. Allah bilir adamın ona söyleyip de onun bize söylemediği neler vardı.
"Neyse 1 saat sürcek, ona göre."
"Hadi gidelim daha fazla oyalanmadan." Changbin, Seungmin'in elindeki altın rengindeki anahtarı alıp koridorun sonundaki odaya ilerledi. Anladığım kadarıyla burası birkaç katlıydı. Bayağı büyük bir yere benziyordu.
İlk odaya girdiğimizde aydınlık ortamdan karanlığa geçtiğimizden olsa gerek gözüm kamaşmıştı. Üçümüz yanyana birkaç saniye malca durduktan sonra hareketlendik. Odada hiçbir şey görünmüyordu bu yüzden önden yürümeye cesaret edemedim.
Elimle Seungmin'in kolunu tuttuğumda sonunda o hareketlenmiş ve gezinmeye başlamıştı. İlk birkaç dakika gerçekten bir şey yoktu. Fakat sonrasında duyduğumuz seslerde önce bir kalmış, sonra hissettiğimiz birkaç dokunuşla gerçekten sıçtığımızı anlamıştık.
"5 dakika oldu. Anahtarı bulmanız gerek."
Odada duyulan oynanmış sert ses yankı yaptı. Ben Seungmin'in dibine iyice girip "Bul artık gözünü sevim." derken Changbin anlayabildiğim kadarıyla solumuzda bir şeylerin üzerinde anahtarı arıyordu.
Biz bulamadıkça odanın içinde geri sayıma benzer bir şey çalmaya başladı. Daha çok tırstım. Changbin olduğunu düşündüğüm kişiye doğru giderken hissettiğim tüylü şeyle onun olmadığını anlayıp "Ananı sikim!" diye bağırıp geriye kaçışım bir oldu.
Benim bağırmamla çocuklarda irkilirken birkaç saniye sonra "Buldum." diyen birini duydum. Sanırım Changbin'di. "Yanıma gelin." deyip konuşmaya devam edince sesini duyduğum tarafa ilerledim. Üçümüz beraber başka bir kapının önünde dururken Changbin kapıyı açmış ardımızdan da kapamıştı.
Bu odada da arada kırmızı ışık yanıp sönüyordu. Yerler kaygan gibi geldiği için dikkatlice baktım. Islaktı. Yine çocuklardan birinin peşine takılırken kaymamak için oldukça yavaş yürüyordum.
"Siktir!"
"Lan ayağıma bir şey değiyo."
Changbin ve Seungmin de aynı anda konuştuklarında benim de ayağıma bir şey değmişti. Ne olduğu hakkında gram fikrim yoktu ve düşünmekte istemiyordum. Garip bir müzik sesi varken yanıp sönen kırmızı ışık da adamı sinir ediyordu.
Erraftaki eşyaların üzerinde anahtar arayan Seungmin'i görünce onun yanına gidecektim ki önüme çıkan şeyle çığlık atıp geriye kaçtım.
"Aklım çıktı ulan!"
Ne olduğunu tam görememiştim ama oradan buradan fırlayan oyuncaklardan olabilirdi. Bu odadan nefret etmiştim ama anahtarı bulmak için de çaba harcayamıyordum çünkü ansızın bir şey sizi elleyip önünüzden arkanızdan geçebiliyordu.
Nihayet Seungmin anahtarı bulup diğer odaya da geçtiğimizde burada merdiven olduğunu görmüştüm. Az çok belli oluyordu.
"Bu sefer anahtarı bulmak için 2 dakikanız var."
Odada yankılanan sesten sonra Changbin'in sinirli sinirli "Kolaysa gel sen bul yavşak." dediğini duydum. Haklıydı. Zaten zifiri karanlıktı bir de anahtarı bulana kadar insanın aklı çıkıyordu.
"Ay buldum galiba." Seungmin'in sesini duymamla temkinli bir şekilde ona doğru ilerledim. Tam o sırada da yanımdan biri geçti. Koşarak. Odanın hoparlöründe gülüş sesi yankılanırken olduğum yerde durup "Annemi istiyom ben." demeye başladım. Belliydi böyle olacağı.
"Sikerim lan seni çek elini." Changbin birini azarlarken durup "Sen kaşındın lan. Gelmicektik işte. Ağla şimdi." diye bir turda beni azarladı.
"Kahpesin." deyip kendimce ona triplenirken yavaş yavaş yürümeye devam ettim. Gülüş sesi devam ediyordu. Merdivenlere doğru ilerlediğimde yukarının biraz daha aydınlık olduğunu görüp basamakları çıkmaya başladım. Elimi kolumu nereye koyacağımı bilemediğim için bayağı yavaş çıkmıştım.
Burasının bir odaya çıktığını düşünmüştüm ama koridor gibi bir yerdi. Duvarlarda korkunç figürler asılıydı. Bazı tablolardan da ses geliyordu. Bunlardan aşağıda da vardı.
Ben dalmış hareketli tablolara bakarak yürümeye devam ederken tavandan üzerime doğru düşen şeyle geriye kaçtım. Neydi bilmiyordum ama bu uçuyordu amına koyayım.
"Seungmin! Changbin! Lan, alın beni burdan!" diye bağırsam da beni duymayacaklarını biliyordum. Ben koridorda koşmaya devam ederken garip sesler duymaya devam ediyordum ve oldukça karanlıktı da. Her an düşebilirdim.
Tam geldiğim yere geri dönmüşken bana doğru koşan birini görmemle "Lan!" diye bağırdım. Koşmaya da devam ediyordum ama, salaktım. Gulyabani kılıklı kişi de koşmaya devam ettiği için hangi arada duvarın önüne geldiğimi, koridorun bittiğini anlamadım. Demir kapıya benzer bir şey karşımda dururken açılsın diye zorladım fakat açılmadı.
"Ulan." diye söylenip nefeslenmem ve koştuğu için bana çarpan gulyabani aynı anda olmuştu. Kollarını kaldırıp güldüğünde anın şokuyla ne yapacağımı bilemeyip boynundan tuttum ve onu demirlere yasladım. Nefes nefeseydim ve korkuyordum amına koyayım. Aklım desen yerinde değildi.
Yine de garip şekilde korkunç olan maskesini kaldırıp dudaklarını öpmem etik değildi sanırım. Belki bir belki yirmi saniye. Bu kısacık sürede gerçekten öpüşmüştük. Sonrasında nasıl kaçtığımı hatırlamıyordum bile.
-
o hic korku evine gitmemis ki nerden bilsin
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kiss me or scare me | minsung
Fanficchangbin: kanka korkunca seni korkutan adami optum ne demek? adamin isi oydu lan jisung: aslinda bu yoktu valla bi anda oldu