Fedakarlık...
Fedakarlık neydi sahiden? Ne uğruna, ne feda edilirdi? Aşk? Sevgi? Bağlılık? Anne? Baba? Kardeş? Hepsi için insan bir şeyler feda eder veya etmez. Hep ikilemde kalır bu başlıklar altında. Peki ya Evlat?
Evladda da ikilemde kalır mı insan? Buna gücü, merhameti,sevgisi yeter mi? Hayır yetmez. Belki de bir tek evlada yetmez. Ama dedim ya ikilemde kalacak insanlarda var. Peki ya bu insanlar anne ve baba mı? Artık öyle bir zamanda yaşıyoruz ki insanlar evladında bile ikilemde kalıyor. Eskiden saçının teline zarar gelse kıyamet koparılırdı şimdi ise görmezden geliniyor. Sonra da yanlış yollara sapılınca evlatlar suçlanıyor. Peki bu reva mıydı? (...)Sessizlik belkide benim kaderimdi.
Küçüklüğümden beri bana işlenen şey buydu. Sessizlik...
Onlara göre saygı gösterisiymiş. Haklı olsanda olmasan da susmalısın. Senden büyük birine çıtını çıkardığında büyük bir ayıp ve rezillik olurmuş.
Konu ne olursa olsun susmalısın. Ne görürsen gör, ne duyarsan duy başkalarına söylememelisin. Hatta unutmalısın böylelikle büyük bir ayıplamadan kurtulursun...Canının yanacağını bile bile böyle bir şeye katlanır mı insan?...
Bende tam olarak böyle yapıyorum küçüklüğümden beri. KatlanmıyorumBu davranışımdan dolayı bana çok kez kendi itibarlarını korumak için; " Biraz asi. Kusura bakmayın annesinden kaynaklı." Dediler. Doğruyu söylemek gerekirse annemi de sevmezlerdi. Ama ben daha küçüktüm. Ne benim davranışlarımı sorgulamaya hakları vardı ne de benim hareketlerimi annemin üstüne yıkmalarına... Evet, ben asi bir kızdım ama böyle olmayı ben seçmemiştim ki. Onlar beni Çocuk halimle buna zorunda bıraktılar. Beni yönetmelerine izin veremezdim. Annem gibi onlara boyun eğemezdim...
Yazardan...
Sara, 14 yaşında gelin gelmişti bu topraklara. Hiç görmediği bir adam için getirtilmişti Mardin'e. Hiç görmediği bir kalabalık ortasında kocaman bir düğün yapılmıştı. Hiç alışık olmadığı kadar altın takılmıştı. Tüm gözler üstündeydi ve Sara o kadar çok korkuyordu ki bedeni tir tir titriyordu. Dokunsalar ağlayacak kıvama gelmişti ama kimse bunu görmüyor sanki inadına, oyunlar oynayıp halay çekip eğleniyorlardı. Sara buna her ne kadar sinirlensede, sesini çıkartmak istesede yapamazdı. Çünkü biliyordu ki en küçük hatasını gözleyen bir çift göz ona hayatı zindan ederdi. Daha yeni yeni gençliğini yaşarken çalmışlardı onun hayatını ve onuda susturmuşlardı...
Henüz kendisi bir çocukken küçük bir kız çocuğu düştü rahmine habersizce. Günler, haftalar geçti ve anladı; Sara hamileydi. Herkese duyruldu bu haber. Çünkü ASLANOĞULLARI'nın biricik oğulu olan Asır'ın bir oğlu olacaktı. Herkes buna inanıyordu. Bir oğlan çocuğu olacak zannediyorlardı ve öyle dua ediyorlardı. Ama ne yazık ki Sara'nın rahminde olan masum bir kız evladıydı. Bunu öğrendiklerinde kendilerine yediremeyen ASLANOĞULLARI, çocuk ölsün diye her girişimde bulundular. Fakat kimse bunun farkında değildi. Ne Asır, ne bebeğin amcaları, ne de bebeğin dedesi. Bu acımasızlığı kim görse dayanamaz, katlanamazdı ama Sara dayanmak ZORUNDAYDI.
Zaman hızla ilerliyordu ve Sara'nın karnı gittikçe büyüyordu. ASLANOĞULLARI'nın fazla vakti yoktu. Âleme bir kere oğlan çocuk denmişti. Eğer bu çocuk doğarsa hiç iyi olmazdı.Asır ASLANOĞULLARI'nın kız kardeşleri ve annesi bir olup bir gece Sara'yı koca konağı yürüyüş yapmak için çağırdılar. Sara mecburen gitmek durumundaydı. Sesini çıkartamazdı çünkü ona böyle söylenmişti, böyle aşılanmıştı...
Sara, o gece yürüyüşe çıktı. İki katlı konağı baştan aşağı gezmişti. Hâli kalmamıştı artık hemde uykusu gelmişti gözleri gidiyordu. Artık son katı inerken küçük görümcesi arkadan itekledi. Sara, ne olduğunu anlayamadan kendini yerde ve halsiz bir şekilde buldu. Asır'ın annesi; Fizulet hanım ve kızları; Ayşe, Dilan ve Rojda sanki kendileri yapmamışlar gibi çığlığı bastılar. Gürültüleri duyan Asır, hemen Sara'nın yanına koştu. Onu kanlar içinde görünce çok telâşlandı. Çünkü karnında Asır'ın kızını taşıyordu. Asır kimseye kulak vermeden karısını kucağına aldı ve kapıdaki korumalara arabayı çalıştırmalarını emretti. Sara, bedeninde ki sallantıları hissediyordu, etrafındaki sesleri uğultu şeklinde duyuyordu fakat gözlerini bir türlü açamıyordu. En son Asır'ın onun kulağına "Dayan, birazdan yetişeceğiz hastaneye" sözlerini işitti ve kendini karanlığa teslim etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LAVİNİA: Ölüm Çiçeği
Novela JuvenilSessizlik belkide benim kaderimdi... Hem daha çocukluğunun baharında annesini kaybeden hem de kuzeni tarafından tecavüze uğrayan ve daha anne karnındayken istenmediğini hissetirilen aynı zaman da susturulup babası tarafından İzmir'e gönderilen ruhu...