♡♡♡
Aynadan kendine bakarken stresliydi Prens Jisung. Elbette güzelliğinin farkındaydı ama Minho tarafından beğenilmek çok da ayrı bir şeydi ve Jisung'u strese sokan şey de tam olarak buydu. Üstelik Minho ona hiç farklı davranmıştı, flört etmemişti, Jisung'un dediklerini farklı yorumlamamışı. O sadece Prens Jisung'a saygı duyuyor ve en nihayetinde onu küçük birisi olarak görüyordu. Gelişmesi gereken bir prens olarak görüyordu, başkası yoktu, olamazdı da. Kim prense duygu beslemeye cüret ederdi ki sonuçta?
Jisung'u geren şeyler buydu. Güzeldi, yakışıklıydı. Her şeye sahipti. İstediğini kolayca elde edebilirdi, emretmesi yeterliydi. İşte bu yüzden kimse ona duygu beslemeye cüret edemezdi. Buna Minho da dahildi.
Ama bugün Prens Jisung işleri değiştirmeyi planlıyordu. Birkaç aya kadar Minho'yu fark etmemişti bile, yani o Jisung için babasının sağ koluydu sadece. Pek umursamıyordu. Ama birkaç ay içinde hayatı değişmişti resmen. Onu ilk kez, babasıyla beraber toplantı yaparken fark etmişti. Prens Jisung da aralarındaydı. Minho, Kral Han'a tavsiyeler veriyor ve olası bir durumu kolayca ele alıyordu. Sertti de. Ciddi olduğunda kaşlarını çatıyordu, büyük ihtimalle kendisi bunun farkında değildi ama bu yaptığı onu aşırı ateşli yapıyordu. İşte Prens Jisung onu o zaman tam anlamıyla fark etmişti. Hayatını alt üst etmişti o toplantıda. Gözlerini ondan alamamıştı.
Tabi birkaç hafta kendine yediremedi, inkar etti ama şu an son durum tam olarak buydu. Evet, Prens Jisung Minho'ya cidden aşıktı. Ve bugün onun bir şeyleri anlaması için normalden daha farklı davranacaktı, belki flörtöz, belki cilve? Bilemiyordu, tek bildiği hislerini tam anlamıyla gizlemeyecekti. Aklını karıştırmasını sağlayacaktı. Prens Jisung niye bana böyle baktı ya da niye bana böyle söyledi diye düşünmesini sağlayacaktı. İşte o zaman Prens Jisung'a farklı bakabilirdi.
Bu da, bugünkü ve bir sonraki dersler sayesinde olacaktı.
Tekrardan aynadaki yansımasına baktı. Gözlerine belli belirsiz sürme sürmüştü, saçları da dalgalıydı. Güzel bir görüntüsü vardı. Kıyafetleri de tam bir prense yaraşır şekilde asildi. Beyaz gömleği ve gömleğinin önündeki püskülleriyle zarif bir görünüme sahipti. Siyah pantolonu ve siyah ayakkabılarıyla tamamlanmıştı bu zarif görünümü. Göz alıcıydı.
Kapısı tıklandı ve odağını aynadaki yansımasından çekti Prens Jisung. Gelmişti sonunda. Son kez aynaya bakarak, "Gelebilirsiniz." dedi.
Minho odaya girdi ve hizmetliler kapıyı ardına kapattı. Prens Jisung'u gördüğü gibi eğilerek selamını sundu. Prens Jisung bir şey demeden yatağının yanındaki koltuğuna oturdu ve ona baktı. Her zamanki gibiydi. Siyahlara bürünmüştü ve bu onu ateşli gösteriyordu. Ya da Jisung kafayı yiyordu. Minho ne giyse Jisung'a göre ateşli olurdu zaten.
"Nerede kaldınız efendim, dün tam olarak ne öğretti öğretmenin?" diye söze girdi Minho. Oyalanmak istemiyor gibi bir hâli vardı.
"Sana da merhaba." diye gülerek konuştu Jisung. İpleri eline almak istiyordu, burada prens olan oydu ama sanki böyle olması onu gülünç gösteriyordu. Jisung, etrafında Minho varken kesinlikle pasif kalıyordu. Utanmasa Minho'ya hizmet edecekti, hâlbuki onun Jisung'a yapması gerekiyordu. Ki yapıyor da. Ama bir şekilde tersine dönüyordu hep. Jisung, Minho'nun yanında kendini prens gibi göremiyordu. Evet, arada aman aman bir yaş farkı yoktu ama sonuç olarak onun efendisiydi, niye bunu ona yapamıyordu? Minho büyük de olsa burada Jisung'a saygı duyacaktı, duyuyor da ama Jisung kendini saygı duyulması gereken birisi gibi hissetmiyordu. Siniri bozulmuştu.
"Özür dilerim, efendim. Biraz geç kaldığım için hızlıca derse geçmek istemiştim." diye kendini açıkladı. Özür dilemesi bir nebze Jisung'a iyi gelse de bu kısa sürmüştü. Özür dileme asıl ben özür dilerim dememek için zor duruyordu şu an.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
royal's pearl || minsung
Fanfictionprens jisung; minho'yu ilk fark ettiğinde onun, hayatının basit bir parçası olmayacağını anlamıştı. [21.10.23- 27.10.23]