Yirmi dakikadır Yiğit'in banyosundayım. Kendimi hiç iyi hissetmiyorum, evet üzerime kahve döküldü ve yandım ama asıl içim yanıyor. Başlangıcını kestiremiyorum. Ne zaman başladı bu şey?
Acaba geçen gün okulun bahçesinde yürürken gülümsediğinde mi? Yoksa daha önce Yeşim'le ilgilendiğini düşündüğümde mi? Ya da ondan önce kafeyi benimle her sabah açmaya geldiğinde mi? İhtimalleri düşünürken zaman resmen geriye doğru akıyordu. Kalbimin ritmi hızlandıkça hızlandı. Yoksa? Onu ilk gördüğümde mi?
Yiğit'in hiç bir zaman herhangi biri gibi olmadığı gerçeğiyle yüzleşmek kafamı çatlatacak şekilde ağrıtıyordu. Musluğu yine açık bırakmış başım avuçlarımın arasında düşüncelere dalmıştım. Ne yapacağım ben şimdi? Saate baktım sekiz olmak üzereydi. Hislerimle yüzleşmeden evvel bile çok zor olan bu karşılaşmaya yüreğim dayanır mı diye düşündüm. Ben hep duygularını yansıtan biri olmuştum. Bu zamana kadar da pek bir zararını görmemiştim çünkü dediğim gibi kimseden öyle nefret etmemiş, rahatsız olduğum ortamlara paşa gönlüm istemedikçe girmemiştim. Artık gönlüm de aklım da pek keyfimi gözetmiyor malum.
Burdan çıkmam lazım, sonsuza kadar adamın banyosunda saklanamam ya. En iyisi bi bahane uydurup gitmek. Kendimi toparladım, üzerimde Yiğit'in bana nerdeyse tamamen uyan sweatshirtü ve alt eşofmanıyla nasıl göründüğüme baktım. Saçlarımı elimle düzelttim ve kapıyı açtım.
Yiğit banyo kapısının köşesinde yere oturmuş, dizlerini kendine çekip kollarıyla kilitlemiş halde beni bekliyordu. Kapı sesiyle başını daldığı boşluktan kaldırıp aynı saniyelerde telaş ve endişeyle ayağa fırladı.
"Nasıl oldun Ozan? İyisin değil mi? Getirdiğim kremi sürdün mü? Bak o hemen alırmış yanık acısını, güzelce sürseydin, becerebildin mi?" O kadar hızlı konuşuyordu ki algılamakta zorlandım. Elini kolunu nereye koyacağını bilmez bir halde yerinde kıpırdanıp durdu " bir bakmama izin verir misin lütfen, ciddi bir şeyse hemen hastaneye gidebiliriz. Böyle hiç içime sinmedi" benim için işleri hiç kolaylaştırmıyosun Yiğit.
Omuzlarından kavrayıp sabit durmasını sağlamaya çalıştım " Yiğit... Lütfen sakin ol. İnan sen sakin olursan daha az acıyacak canım" evet Yiğit lütfen benim için böyle kalp çarptırıcı şeyler yapma
"Başıma ağrı girdi birden, erken de kalkmıştım sabah, bir de böyle olunca sanırım kendimi zorladım" bunu söylerken alnımı sıvazlıyordum.Bana daha da endişeli gözlerle bakmaya başladı. "Tamam itiraz istemiyorum hemen hastaneye gidiyoruz" bu çocuk neden böyle? "Yiğit! Gerçekten gerek yok, ayrıca kendini böyle sorumlu hissedeceğin bir durum da yok anlıyor musun? Lütfen sakin ol... Eve gidip bir ilaç alıp uyursam bir şeyim kalmaz" doğumhane kapısında dokuz doğuran baba adayı gibi odanın içinde volta atmaya başladı. Yiğit seninki de sanki biraz şov be kardeşim.
Sessizce misafirperverliği iliklerine kadar hissedip aramıza dönmesini bekledim. Bir kaç tur sonra gelip karşımda durdu " tamam öyleyse şöyle yapıyoruz. Bu saatte boş taksi bulamazsın" hızlıca duvar saatine bakıp teyitledi "en yoğun saatler şimdi, seni ben bırakıyorum, giderken de nöbetçi eczane buluyoruz ve sana ilaç alıyoruz anlaştık mı?" Kafamı salladım ama o an neyi onayladığımın ben de farkında değildim
"Kıyafetlerini temizlenince ben getiririm, kalsın şimdi" merdiven korkuluğuna tutunmuş yüzüme bakmadan kendi kendine plan yapışını seyrederek arkasından basamakları indim. Dış kapının tam aksi yöne döndüğümüzde refleksle sordum "Yiğit biz nereye gidiyoruz?" Ayrıca abi biz neyle gidiyoruz? Cevap vermesine gerek kalmadan mutfağın açıldığı bahçe kapısından çıktık. Evin arkasında kalan kocaman bi garajın otomatik kapıları yukarıya doğru kalkmaya başladı.
![](https://img.wattpad.com/cover/342428931-288-k431006.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gençler dağılın!
JugendliteraturHiç olmaz ya merak ettim... Kimse tamamen göründüğü gibi değildir. Bunu bilir, bunu söylerim ama karşımdaki adam yargılarımla oynuyor... Haklı olduğumu kendime kanıtlamak için selam bile vermeyeceğim birine yaklaşmaya çalışıyorum. Oynat bakalım... ...