two : you seemed a honest man.

146 16 5
                                    

Marinette uzun zaman sonra yalnız olabilmenin verdiği huzurla, yavaşça batan güneşin altında yürürken uzun saçları hafif esen rüzgarla arkaya uçuştular.

Hastanede kendine geldiğinden beri çok zaman geçmişti. Buna rağmen hiçbir şey bilmiyorken ve kimseyi tanımıyorken hissettiği o korkuyu çok net hatırlıyordu. Başına toplanan o insanların ne kadar yabancı gelirken şimdi ailesi olması çok garip bir duyguydu.

Şehirde yaşanan bir savaşın ortasında kalıp başına aldığı sert darbeyle travma geçirerek her şeyi unuttuğunu söylemişlerdi. Yine de tıpta, hep bir umut vardı. Bir gün yaşananları hatırlayabilirdi, bunu söylediklerinde bir kişi hariç herkesin yüzündeki umudu görmüştü.

Adrien, eski sevgilisi, savaşın kötü karakterinin oğlu, eski model ve okul arkadaşı. Alya ve Nino'yla tanıştığı lisede onunla da tanışmıştı. Kim anlatırsa anlatsın, Marinette'in delicesine onu sevdiğini söylüyorlardı. Odasındaki resimler de bunu kanıtlıyor sayılırdı fakat...

Onu gördüğünde bir şeyler eksik geliyordu. Kalbinin hızlandığını inkar edemezdi ancak o eksiklik, huzursuz hissetmesine neden oluyordu. Bu yüzden arkadaş kalmak istemişti.

Kulaklıktan dinlediği şarkı değişirken derin bir nefes aldı. Adrien, fotoğraflardaki gibi görünmüyordu. Sadece dış görünüşü değildi değişen. Gözleri yaşamla parlamıyordu artık, gülüşü baharları getirmiyordu. Hoş, çok gülümsediğini görmüyorlardı ya zaten. Belki de hissettiği eksikliğin sebebi bu değişimdi.

Kulaklığının teki alındığında yana döndü. Hiçbir şey olmamış gibi bakıp, kulağına kulaklığı yerleştiren kişi Adrien'dı. Marinette bir şey demeden yürümeye devam ettiğinde beraber kulaklığı paylaşmaya başladılar.

"Nereye gidiyorsun?"

Adrien konuştuğunda, Marinette ona dönmedi, kafasını çok oynatırsa kulaklıkların düşeceğini biliyordu. "Eve gidiyordum, Alya yemek için beni bekliyor."

"Annenler onlarla kalman için ısrar etmiyorlar mı artık?"

"Hayır." dedi ve eliyle çantasının askısını düzeltti. "İyi olduğumu artık kabullendiler."

"Gerçekten iyi misin ki?"

Marinette durduğunda, Adrien da durdu. Altlarında oldukları sokak lambası yandı. "Adrien, seninle yeniden bunu konuşmak istemiyorum."

"Ama konuşmalıyız, buna mecburuz Marinette!"

"Hayır!" diye bağırdı karşılık olarak Marinette. Bundan çok sıkılmıştı. "Ben iyiyim, hatırlamama gerek yok-"

"Bir kafesin içindesin Marinette!" diye araya girdi Adrien. "Anahtarın bende, seni özgür bırakabilirim ama sen-"

"Senin sorunun bu işte!" Adrien'a doğru bir adım attı Marinette. Yoldan geçenler onlara bakıyor, Adrien'ı tanıyan birkaç kişi kayıt alıyordu. "Kafes olarak gördüğün şey belki de beni koruyordur. Neden bunu hiç düşünmek istemiyorsun?"

"Çünkü biliyorum."

İkisinin yaşlı gözleri birbirlerine odaklandılar. Öfkeyle değil hüzünle bakıyorlardı artık. "Sen bilmiyorsun ama ben biliyorum. Tüm o yaşananları biliyorum, hatırlıyorum, unutamıyorum. Sen... sense hiç görmüyorsun."

"Adrien..." deyip iyice Adrien'a yaklaştı Marinette. Bir elini yanağına koyup akan yaşları sildi. "Olayın benimle ilgili olduğuna emin misin?"

Kelimeler birer kurşun gibi Adrien'ın beynine saplandığında, çınlama sesiyle diğer tüm sesle boğuklaştı. Altında durdukları sokak lambasının ışığı titreşti ve Marinette yanağındaki elini çekti. Sanki tüm gücü çekilmiş gibi hissederek tökezledi. Marinette ise arkasına bakmadan uzaklaştı.














Sizi seviyorum🤍

but I've never had a key • adrienetteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin