eight : can you remember the rain?

119 11 2
                                    

TW taciz(?) panik atak.

Bir Adrien'a birde kendisine uzattığı pembe üzerine beyaz puantiye desenli deftere baktı Marinette. Çekinerek aldığı defter yer yer yıpranmış görünüyordu. "Bu... Benim günlüğüm mü?"

Adrien heyecanla kafasını salladı. "Her şeyi ama her şeyi içine yazardın sen! Teker teker tüm arkadaşlarını anlattığın sayfalar bile vardı."

İçindeki huzursuz hisle defterin üstündeki tokayı açtı ve kapağı çevirdi Marinette. "Adrien, emin misin?"

Adrien anlamayarak Marinette'e baktı. "Nasıl yani?"

Defteri kapatıp yanda duran şezlonga oturdu Marinette ve defteri kucağına koydu. "Daha önce de söylemiştim, hafızamı kazanmam veya önceden olanları bilmem... Belki de bunun olmaması gerekiyordur. Benim ve senin, kalan herkes için."

Marinette'in önünde diz çöküp ellerini elleri arasına aldı Adrien. "Sana söz veriyorum, kötü bir şey olmayacak." Kararlılıkla bakıyordu, tek bir saniye bile ayırmadığı gözlerinde baskı vardı. "Ben sadece nasıl mutlu olduğumuzu, nasıl birbirimize destek olduğumuzu hatırlamanı istiyorum. Aramızda duvarlar olmasın istiyorum."

Marinette iç çekerek onayladı ve yanına oturan Adrien ile defteri yeniden açtı. İlk kelimelerden itibaren sesli bir şekilde okumaya başladı. "Sevgili günlük..."

Bir kız nasıl mucize sahibi olurdu? Nasıl bir kahramana dönüşürdü? Nasıl birçok arkadaşa sahip olur ve bir sevgilisi olurdu? Bunca zaman nasıl mücadele eder ve tüm bir şehri kurtarırdı? Nasıl akıl hocasını kaybeder ve büyük bir sorumluluk altına girerdi? Nasıl hatalar yapar ve nasıl hayatlar kurtarırdı? Nasıl gençlik heyecanına kapılır ve nasıl her şey son bulurdu?

Hepsi buradaydı. Bu pembe, yıpranmış, pek özel görünmeyen bu defterdeydi. Kapağı kapatırken elleri titriyordu. Tüm bunlar... "Adrien..?"

Çaresizce sadece adını sayıklayabildi. Kafası o kadar karışıktı ki, göz bebekleri bile titriyordu. "Evet Marinette?"

Bir kazada hafızasını kaybetmemişti, savaşmıştı. Bir süper kahraman olarak süper kahraman takım arkadaşıyla, süper kötüye karşı. Adrien ile onun babasına karşı savaşmıştı. Kazanmıştı. Bir kwamisi vardı, bir sürü mucizeyi korumuştu. Kazandığında her şeyi kaybetmişti?

Düşünceleri o kadar hızlı geçip gidiyordu ki hiçbirini yakalayamıyordu. Hiçbir şeye odaklanamıyordu.

"Marinette? Marinette?"

Aniden sarsılarak Adrien'a döndü. "Adrien?"

Adrien'ın yüzünde kocaman bir gülümseme belirdi. "Artık her şeyi biliyorsun... Leydim, bu anı o kadar uzun süre bekledim ki..."

Adrien Marinette'i dudaklarından öpmeye başladığında, Marinette kaskatı kesildi. Güçten kesilen elleri ile Adrien'ı itmeye çalışsa bile bunu yapamıyordu. Midesinin bulandığını hissetti, başı dönüyordu.

Karşılık alamaması ile geri çekildiğinde, Marinette'in nasıl bembeyaz kesildiğini gördü Adrien. Artık onun her şeyden haberdar olmasına o kadar odaklanmıştı ki, fark edememişti bile.

"Gi-gidebilir misin? Yalnız kalmak istiyorum." dedi Marinette son gücüyle.

"Sevgilim? Seninle kalmama izin ver, her şeyi açıklayacağım. Korkma-"

"Lütfen."

Ona bakmayan gözlerle bir araya gelmenin ne kadar imkansız olduğunu anladığında, ayağa kalktı Adrien. Gönülsüz bir şekilde odadan ayrılırken kısa bir an bile olsa Marinette'in kendisine bakmasını beklemişti ancak hayır, Marinette ona asla bakmıyordu.

Tüm bunlar... Korkunçtu. Marinette sadece bir genç iken tüm hayatı öylece yok olmuştu. Ne uğrunaydı? Tikki'yi hatırlamıyordu ama yazılar onu ne kadar sevdiğini defalarca yüzüne vuruyordu. Adrien'ın şemsiyesini nasıl aldığına dair en ufak bir fikri yoktu ama yazılar bunu öyle bir anlatıyordu ki, film sahnesini aratmadığına emindi Marinette.

Ya Chloé? O kimdi ki? Alya her şeyi Adrien bile bilmezken öğrenmişti çünkü Marinette bunalımdaydı ve kwamilerin hepsine bakmakta zorlanıyordu. Öğrendikten sonra ne yapmıştı? Ona sarılmış mıydı? Dalga geçtiğini mi düşünmüştü?

Ailesi biliyor muydu? Başka kimler biliyordu? Luka bu yüzden gitmişti, ona neler olmuştu? Nasıl öğrenmişti? Kendiyle beraber kimleri dibe çekmişti?

Derin nefesler aldı. Titreyen ellerini dizine bastırarak durdurmaya çalışıyordu. İçinden çıkmak için can atan kalbini hissedebiliyordu. Bu his neydi? Elleri uyuşuyordu, onları hareket ettiremiyordu, bedenine söz geçiremiyordu. Sıcak hissederken donuyormuş gibi geliyordu. Telaş her bir köşesindeydi. Ölüyor muydu?

Nefeslerini düzenlemeye çalıştı. Geçmişti, hepsi geçmişti. Bunlarla uğraşması gerekmiyordu, yeni bir hayatı vardı. Evet, evet...














Sizi seviyorum🤍

but I've never had a key • adrienetteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin