six : skyfall is where we start.

111 14 4
                                    

Bu bölüm tetikleyici unsur içerebilir. TW Anoreksiya nevoza, bulimia, yeme bozukluğu, kendine zarar verme, panik atak, intihar düşüncesi.

Boynundaki mavi atkıya sarılarak okula doğru koşmaya devam etti Adrien. Çoktan kış gelmişti, herkes yılın ilk karını bekliyordu. Derslikler sıcacık olmalarıyla öğrencileri memnun ediyorlardı. Bazı hayırsever insanlar kampüsün etrafında sıcak çikolata dağıtıyorlardı.

Adrien ise terapiye devam ediyordu ve eskisine göre çok daha iyiydi. Melankoli halinden çoğunlukla sıyrılmış sayılırdı, saçlarını kestirmişti ve daha çok gülümser hale gelmişti. Arkadaşlarıyla ve Marinette ile arası günden güne düzeliyordu.

"Adrien! Buradayız!"

Kendisine doğru el sallayan arkadaşlarını görünce koşarak yanlarına gitti. Marinette'in yanına oturduğunda kendisine uzatılan kruvasanı alıp yemeye başladı.

"Bugün epey neşeli görünüyorsun." dedi Marinette mutlu olduğu sesinden belli olduğu şekilde.

Ağzında lokma olduğu için başıyla onayladı Adrien. "Son zamanlarda daha iyi hissediyorum."

"Atkının rengi güzelmiş."

Marinette ettiği iltifatın ardından çayını yudumlarken Adrien birkaç saniye duraksadı. Eli istemsiz olarak atkıya giderken tamamıyla iyi hissedememesinin sebebi bir kez daha yüzüne çarptı. Babası kötü adamdı ve ölmüştü, kötü adam gittiği için artık kahraman olmasına gerek yoktu ve yanındaki kız her ne kadar ona iyi davransa bile tüm bu şeylerin üstesinden gelmesine yardım eden kız değildi.

"Marinette..." dedi Alya tereddütle. Bir anda değişen Adrien'ın yüz ifadesi, onu tedirgin etmişti.

Marinette ona döndü. "Evet?"

"O senin hediyen. Atkıyı sen yaptın, Adrien için."

"Oh," Marinette'in dudakları aralandı ama bir şey diyemedi. Gözleri Adrien'a kaydığında genç oğlanın beceriksiz bir gülümseme için çabaladığını görmemek zordu.

"Sorun değil." derken elindeki kruvasanı masaya geri koydu. "Sonuçta... Marinette hatırlamıyor, değil mi?"

Yeniden en başa dönüyor gibi hissediyordu. Nino masanın havasını eski haline getirmeye çalışırken herkesten kopuktu, içindeki dalgalanmaları hissediyordu. Yeniden Kara Kedi olmak istiyordu, çatıların üstünden zıplamak, Eyfel kulesinin tepesine zahmetsizce ulaşmak ve hatta gerektiğinde yıldızlara kadar uçabilmek istiyordu; yeniden kafasını boşaltabilmek ve iyi hissetmek istiyordu.

Yalandan öksürerek ayağa kalktı. "Kusura bakmayın çocuklar, sanırım bu soğuk içime işledi. Eve gidip biraz sıcak bir şeyler içsem iyi olacak. Yarın görüşürüz."

Adrien arkasına bakmadan giderken hiçbir şey demeden kalakaldılar. Tam anlamıyla iyi olmadığını biliyorlardı ama biraz ilerleme kat ettiklerine inanmışlardı. Daha fazla gülüyor ve kötü düşüncelerinden daha az bahsediyordu, sigarayı azalttığı bir gerçekti ve artık daha fazla yiyordu. Fakat bazen... Böyle olmasını engelleyemiyorlardı işte.

Ağzına kadar dolu koridorda ilerleyip sonunda neredeyse boş sayılabilecek bir erkekler tuvaleti bulduğunda içeri girdi Adrien. Boş kabinlerden birine girerek hızlıca kapıyı kilitledi ve çantasını omzundan zar zor çıkarıp tuvaletin önüne resmen düştü.

Sabah kahvaltısında yedikleri ve az önceki yarım kruvasan ağzından boşaldığında, gözyaşları ve kusmuk içinde geri çekildi. Ceketinin koluna bulaştırdığı için onu çıkarıp yüzünü sildi ve bir kenara fırlattı. Klozetin kapağını indirip üstüne oturdu ve bacaklarını kendine çekerek ağlamasının duyulmamasını sağlamaya çalıştı.

Düzensiz nefesleri bedenine fazla gelerek yer yer uyuşmasına neden olmuştu. Sanki nefes alamıyormuş gibi hissettiğinden kafasını kaldırdı. Hissettiği bu acının bir an önce içinden çıkıp gitmesini istiyordu. Etrafına bakındı, bir yandan tırnakları ile kaldırdığı kazağının altındaki derisini çiziyordu.

Hiçbir şey bulamayınca çantasına uzandı. Kalemliğinin içinde bulduğu makası tamamen açıp bileğine sürtmeye devam etti. Aşınan derisi kızardıkça kızardı, bazı yerlerde derisi kalktı ve en sonunda bazı çizikler ortaya çıkarak kanın kırmızısını da ortaya koydu.

Kanı gördüğünde makası yere düşürüp durdurduğu ağlamasına yeniden başladı Adrien. Sızlayan bileğini sıktı, biraz daha kan çıktı ortaya. Uyuşan karnı kramplar giriyor gibi kasılmaya başladı. Dönen başıyla gözlerini kapayıp kendini duvara yasladı.

Duvarın soğuğu, kazağına rağmen kendini hissettirdiğinde derin bir nefes verdi. Şimdi daha iyiydi. Akan kanı peçeteyle sildikten sonra kalktı ve klozet kapağını açıp içine attı. Sifonu çektiğinde biri dışarıdan kapıyı tıklattı. Kapıya dönüp hızlıca kazağının kolunu indirdi ve çantasını tek omzuna alıp ceketini temiz yerinden tutarak kapıyı açtı.

"Adrien? Sen iyi misin?"

Karşısında gördüğü Luka, şu an yanında olmasını istediği insanlardan biri değildi. "İyiyim." deyip yanından geçmeye çalıştığında Luka uzanıp kolundan tuttu ama kolu bu durumdayken sadece dişleri arasından nefes verip hızlıca kendisini geri çekmesine neden oldu.

Luka bir ona, bir kirli cekete, birde koluna baktı. "Yine mi yapıyorsun?"

Adrien bir şey demeden ceketi tuvaletin girişindeki çöpe attı ve dışarı çıktı. Luka'nın ise onun peşini bırakmaya niyeti yoktu. "Adrien! Dur! Konuşalım!"

İnsanların içinde bağırmasına dayanamayarak onu boş sınıflardan birine itti ve kapının önüne sırayı çekti. Luka ise durmadan konuşmaya devam ediyordu. "Marinette hastanede olduğunda yapıyordun ama bunları konuşmuştuk. Bana bıraktığını söylemiştin. Adrien, ben daha iyi olduğunu sanıyordum."

Luka'ya yüzünü döndü ve onu omzundan iterek öğretmenin kürsüsüne dayadı. Kendi yüzündeki öfkeye rağmen Luka'nın yüzünde endişeden başka bir şey yoktu.

"İyiyim zaten! Yiyorum, içiyorum, derslere giriyorum, sigara içmiyorum! Herkese karşı iyi davranıyorum ve ne? Bundan kurtulmak kolay mı sanıyorsun? Sence birkaç saat konuşmayla tüm sorunlarım yok mu olacak?"

"Adrien ben bunu kast etmedim-"

Adrien'ın omuzlarına ellerini koymaya çalıştı ancak Adrien sırtını yeniden kürsüye vurdurduğunda elleri de düştü.

"Elbette etmedin! Zaten kimse etmiyor! Herkesin hakkımda bir görüşü var, herkesin bir önerisi var. Ama şuna bakın, hiçbiriniz ben değilsiniz ve olamazsınız! Bende kendimden kaçamam, işte bu yüzden, bu yüzden beni rahat bırakın artık!"

Adrien geri çekildiğinde Luka ona doğru yürüdü. "Sana yardım etmeme izin ver Adrien, bu böyle sürmek zorunda değil. Sen, ben, Nathalie, Nino, Marinette bunun üstesinden gelebiliriz."

Adrien alayla güldü ama içindeki acı barizdi. "Birlikte ha... Peki tüm bunlar olurken neredeydiniz?"

Tırnaklarını avuç içine batırdı. "Ben tek günde her şeyi kaybettim. Her şeyi! Babamı, annemi, mucizemi, Plagg'ı, Marinette'i, hayatımı! Sokakta bana nasıl bakıyorlar biliyor musun? Kaç kişi babam Hawkmoth olduğu için beni linç etmeye çalıştı? Ölüm tehtidleri yüzünden ilk günler Marinette'in yanına bile gidemiyordum!"

Luka ne yapacağını bilemedi. Birkaç adım daha yaklaştı. Kolları hafif yukarıda duruyordu. "Adrien, o günler geçti. Bu günler de geçecek."

Adrien ses çıkarmadığında biraz heyecanla ekledi. "Hem istersen Plagg'ı görmene yardım edebilirim. Biliyorsun bir dönem keşişlerden eğitim aldım, onlara ulaşabilir ve-"

"Hayır." dedi ve kapının önüne çektiği sırayı itti Adrien. Yana düşen çantasını yeniden sırtına taktı. "Mucizemi aldığımda ilk yapacağım şey kendimi kediklazm'lemek olurdu." Ve sınıftan çıkıp gitti.















Sizi seviyorum🤍

but I've never had a key • adrienetteHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin