Şemsiyeli Adam

4 2 0
                                    

                  Gece neon ışıkları altında şemsiyeli adam hüzünlü bir şekilde büfenin camının arkasından sokağı yemeğini yiyerek izliyordu. Yağmur, acımasızca cama çarpıyordu, sanki dünyanın onun içindeki hüznüne eşlik ediyormuş gibi. Garson kadın sessizce yaklaştı ve elinde küçük bir pasta ile sordu, "Özür dilerim, ama doğum gününüz mü?"

Şemsiyeli adamın yüzünde hafif bir tebessüm belirdi, gözlerini vesikalık fotoğrafa çevirdi. Fotoğraftaki güzel kız çocuğu, geçmişin hüzünlü anılarını canlandırıyordu. Sesinde bir buruklukla cevap verdi, "Hayır, benim değil, kız kardeşimin."

Kadın, adamın içindeki acıyı hissederek pastayı sessizce servis etti ve uzaklaştı. Şemsiyeli adam yalnız kaldı, yanında sadece anıları, ve içine akıttığı gözyaşları vardı. Sokaktaki insanlar geçip giderken, o sessizce kendi dünyasında kayboldu, yağmura, camdaki damlalara, ve geçmişe daldı.

                  Onsuz geçen bir yıl daha, onun hasretiyle içi yandı, tutuştu. Yağmurdan nefret ederdi ancak kız kardeşinin yağmuru ne kadar çok sevdiğini hatırladıkça, her türlü kasvet yağmuruna aşık olurcasına sarıldı. Pastadaki mumu üfleyerek "iyi doğdun canım" dedi ve tebessüm etti. Hesabı masaya bırakarak kimseyle konuşmadan büfeden çıktı. Çıkarken şemsiyesini açmadan önce düşündü. Gökyüzüne bakıp yağmur damlalarının yüzüne gelmesine izin verdi.

Sokakta yürürken yağmur hüznünü silip süpürüyordu. Nereye gittiğini bilmiyordu, belki de sadece yürümek istiyordu. Kız kardeşiyle geçirdiği güzel anıları düşündükçe, içi bir hüzün ve sevgi doluydu. Onunla beraber geçirdiği her doğum günü, mutlulukla dolu anılardı. Ama şimdi o anıları yaşamak için sadece yüreğinde bir yerdeydi.

Islak saçları yüzüne yapışırken, yağmur damlaları sanki kız kardeşinin sevgisiymiş gibi hissetti. Belki de onun doğum gününde yağan yağmur, onun kendisiyle olan bağını hatırlatıyordu. Gülümseyerek gökyüzüne baktı ve içinden sessizce, "Seni özlüyorum, canım kız kardeşim," dedi. Belki de yağmur, onunla arasında bir köprüydü; ona olan sevgisini taşıyan bir armağandı.

Yağmur altında yürümek, kız kardeşinin doğum gününü onurlandırmak gibi bir hissi vardı. Her damla, onunla paylaştığı anıları canlandırıyordu. Artık yağmurdan nefret etmek yerine, onun sevdiği gibi, onun hatıralarıyla dans etmek istedi. Onun eksikliği her zaman içini yaksa da, kız kardeşinin sevgisi ve anıları onun yanında yaşamaya devam edecekti. Bu yağmurla, onunla bağını daima hissetmek için bir vesile bulmuştu.

 ***

                    Yaşlı kadın, uykusundan alnındaki soğuk hisle ürkek bir şekilde uyandı. Gözlerini açtığında karanlığın onu kuşattığını fark etti ve gözlerine karşı sinsi bir tehdit olarak doğrultulmuş susturuculu bir silahın namlusunu görüverdi. Kalbi hızla çarpmaya başladı, nefesi kesildi. Panikle bağırıp yardım istemek isterken, deri eldivenler ağzını kapatıverdi. Eldivenler soğuk ve ıslaktı, adeta ölümün soğuk nefesini hissettiriyordu. Karanlık yüzünden, onu tehdit eden adamın kimliğini seçemiyordu.

Sessizce yaklaşan karanlık adam, titrek bir sesle sordu: "Bu kızı hatırlıyor musun?" Ansızın, kadının önünde küçük bir vesikalık fotoğraf belirdi. Kadın, kızın yüzünü görür görmez hafızasında canlandırdı. O masum, küçük kız çocuğu, yıllar önce geçmişte tanıdığı birine aitti. Korku içinde titreyen kadın, anılarıyla birlikte bir yükün altında eziliyormuş gibi hissetti.

Zamanın acımasızca ilerlediği düşüncesi, kalbini sıkıştırıyordu. Geçmişteki hatalar ve pişmanlıklar, karanlıkta beliren bu adamın tehditkâr siluetiyle birleşerek, umutsuz bir tablo çiziyordu. Yaşlı kadın, içindeki çaresizliği bastırmaya çalışsa da, gözyaşları gözlerinin kenarında birikmeye başlamıştı bile.

ŞEMSİYENİN GÖLGESİNDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin