BÖLÜM 1 (Deniz'den)
Düşüncelerimin esiri olan zihnimi hocanın anlattıklarına vermeye çalışıyordum. Dediklerinden hiçbir şey anlamıyordum. Hayır, kötü bir öğrenci değildim. Aksine notlarım gayet iyiydi. Ama şu an beynim, dışarıdan gelen sesleri algılayamayacak kadar meşguldü.
Nerede olduğunu çok iyi bildiğim aklım, yan taraftan birinin koluma nazik bir şekilde dokunmasıyla o malum düşüncelerden sıyrıldı.
Bana dokunan kişiye dönüp baktığımda aynı sırayı paylaştığımızı gördüm. Buna rağmen onu tanımıyordum. Aslında bu okuldaki kimseyi tanımıyordum!
Yanımda oturan kumral kıza, ne istediğini sorarcasına baktım. Bakışlarımın rahatsız edici olduğunu farkındaydım. Zaten karşımdaki kızın yüz ifadesi bunu yeterince belli ediyordu.
''Dersin başından beri defterini karalıyorsun. Hocanın gözü hep senin üzerinde, farkında değil misin? Dinlemeyeceksen bile dinliyormuş gibi görün,'' dedi fısıltıyla.
Tamam, hocanın bana karşı ilk izleniminin kötü olmasını istemezdim. Ama şu an umurumda bile değildi. Olamıyordu...
Bu okula geleli henüz bir hafta olmuştu. Lise 3'e gidiyordum ve Sömestr tatilinde okulumu değiştirmiştim. Daha doğrusu değiştirmek zorunda kalmıştım. Zorunda kalmıştım çünkü tatilden bir hafta önce 1,5 yıllık sevgilim tarafından terk edilmiştim. Neden bıraktı beni, bilmiyordum. Bir açıklama yapma gereği bile duymamıştı. Bu kadar basit miydi her şey onun için? O kadar yaşanmışlık... Bir hiç miydi? Halbuki benim için onunla geçen her an çok değerliydi, özeldi. Ona olan sevgimi anlatmaya kelime bulamıyordum. İşte bu yüzden o okulda daha fazla kalamazdım. Onu her gün görüp de onunla konuşamamak, ona sarılamamak, onu öpememek... Ah! Düşüncesi bile kalbimi sıkıştırırken bunu yaşamak... Sanırım kaldıramazdım. Sanki şimdi çok mu farklıydı? Tamam, onu görmüyordum, sesini duymuyordum ama... Her yerde hala o vardı. Onunla olan anılar. Silmeye, atmaya kıyamıyordum. Her özlediğimde telefonumu açıp fotoğraflarımıza bakıyordum. Özlemediğim an vardı sanki!
Odasından gizlice bir tişörtünü almıştım. Üstünde onun kokusu vardı. Her gece ona sarılıp yatardım. Evet, kokusu zamanla dağılmıştı ama olsun. Onundu sonuçta... Hala ona sarılıp uyuyordum ama artık göz yaşlarım yüzünden ıslanıyordu. Üzerinde izler oluşmuştu. Yine de yıkayamıyordum... Sanki yıkarsam o izler ile birlikte tüm anılarımız da silinip gidecekmiş gibi hissediyordum.
Anılar... Bana fazlasıyla acı veriyordu. Anılar, o idi. Bana acı veren oydu. Ama her şeye rağmen, ben o olmadan yaşayamazdım. Şu an da olduğu gibi. Yaklaşık dört haftadır bir kere bile gülmemiştim. Hep gülen ben, dört haftadır tebessüm dahi etmemiştim. Ruhu alınmış, sadece etten ve kemikten oluşan bir varlıktım. Onsuz tükeniyordum ben. Bitiyordum, ölüyordum... Ruhum yoktu artık ama acı çekiyordum. Acı kalbimdeydi. Bu acıyı tam olarak adlandıramıyordum. Belki de...
'Aşk acısı' derler hani... Sahi, aşk acısı neydi?
Sevgilinden ayrıldın, depresyondasın. Kulağında kulaklık, önünde çikolatalar... Bu muydu aşk acısı?
Belki de sevgilin seni aldatmıştır. Bu da en basit örneğidir aşk acısının.
Ya da... Platoniksindir. Çok seviyorsundur. Uzaktan izliyorsundur hep. O gülünce gülüp, o üzülünce üzülüyorsundur. Belki de en güzeli odur. Hayaller kurarsın, onun haberi bile olmaz. Aşkını hep içinde yaşarsın. Kimse dokunamaz ona. O sevgi, o aşk o kadar büyüktür ki onun yerine de seversin. O bilmese de... Güzel olduğu kadar buruktur da. Bir süre sonra güzel hayaller kurduran o büyük sevgi, artık içinde taşıyamadığın koca bir yük haline gelir. İşte bundan sonrası tamamen acıdır. Aşk acısı...
Peki neden bunların hiçbiri bana uymuyordu?
Terk edilmiştim. Sevdiğim, canımdan çok sevdiğim adam tarafından... Ona kalbimi vermiştim ben. Kalbimi, ruhumu, bedenimi... Her şeyimi feda etmiştim ona. Nereden bilebilirdim ki böyle olacağını? Bilememiştim işte... Derler ya 'aşk insanın gözünü kör eder' diye. Benim de etmişti sanırım. Benim de gözüm kör olmuştu ki ona güvenmiştim, onu tüm kalbimle sevmiştim. Beni bırakabileceğine ihtimal dahi vermemiştim. Oysa o kıymet bilmeyen pisliğin tekiydi. İşte ben, bunu görememiştim.
Belki de ben hatalıyımdır, her dediğini sorgusuz sualsiz yaptığım için. Bilmiyorum...
Bildiğim tek şey, ona hala delicesine aşık olduğum.
Bu yüzden de kendimden delicesine nefret ettiğim.
Ve bu iki duyguyu aynı anda yaşarken delicesine acı çektiğim.
Delicesine 'aşk acısı' çektiğim...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DURGUN DENİZ #Wattys2015
ChickLit-DENİZ- Korkuyordum… Onun da ‘O’ gibi olmasından, beni terk etmesinden. Bir kez daha sevdiğim tarafından vurulmaktan… Korkuyordum. -EMİR- Korkuyordum… Beni de ‘O’ gibi sanmasından, benden gitmesinden. Bir kez daha sevdiğimi kaybetmekten… Korkuyordu...