"Peki neden?" elini anlına sertçe vurdu. Sonradan anladım ki, ben yeniden bir kural çiğnedim. "Sormadım!" telaşla konuşmaya başladım. Yüzünden de davranışlarından da belliydi değişik bir tip olduğu. İnsana bakarken göz kapaklari hafif kısılıyordu, göz bebeğinin üst tarafı görünmüyordu.
"Dua et işime yarayacaksın. Yoksa çoktan bitmişti işin." bu demek oluyordu ki beni kullanmak onun işine yarayacaktı. Başkası olsa asla izin vermezdim ama bu adamın ne yapacağı belli olmazdı.
Dakikalar önce beni kendine çekip daha sonra sertçe yeniden duvara itti, bu adamdan her şeyi bekliyordum artık.
"Bunu sizi sorgulamak için sormuyorum ama.. siz burada birini öldürdünüz diyelim ki, size bir şey yapmıyorlar mı?"
"Yakın zamanda eğer birisi ölürse ne olduğunu anlarsın." Soruma net bir cevap almam için birinin ölmesi gerekiyordu. Bu adamın içeri atılmasının kesin sebebi, bence bu kadar psikopat ve sosyopat olmasıydı. Bir şeylere zarar vermeyi sevdiğini düşünüyordum. Kapıyı tıklattı. Kapıyı açmak için olduğunu düşündüm. Kapıyı açan kimse olmadı. Kapıyı kıracakmış gibi vurmaya başladığında pek de eşya olmayan bu oda da ses büyük bir şekilde yankı yaptı. Artık ne kadar sert vurduysa, kapının diğer tarafında kalan, kilit boynunda olan yetkili adam kapıyı açtı. İlk önce bana baktı, şaşkındı. "Anahtarı bana ver." Yetkili kişi itiraz etmeden anahtarı avucunun içine koydu.
"Yarın psikologlar, psikiyatrisler gelecek. Bende durması sizce de daha iyi olmaz mıydı?"
"Yarın alırsın." odadan çıktı. Az önceki sinirine rağmen oldukça sakindi. "Sende peşimden gel. İlla tek tek mi söylemek lazım?" bu hastaneye gelmeden önce, eşikten içeri girmeden önce hayatımın eskisi gibi olmayacağını biliyordum. Zarar bile görebilirdim demiştim kendi kendime. Bir hastanın krizi nedeniyle zarar görebilirdim ama hasta diye kimse ona sormazdı neden böyle yaptığını. Eşikten içeri girdikten sonra, bana verilen odadan çıkmamayı istiyordum. Halbuki istediğim olmadı.
"Taehyung.. ben artık odama gidebilir miyim?" arkasından ona yetişmek adına hızlıca koşuyordum. Bacak uzunluğu yüzünden onun bir adımı benim iki adımımdı. Uzaktan bakılınca da anlaşılıyordu hızlı yürüdüğü. Ben koşarken ayakkabının bağcıkları açılmıştı, onlara bakarak koşuyordum adama. Duruşunu fark etmediğim için yüzümü serçe sırtına vurmayı beklemiyordum. Şimdi bitmiştim! Beni kesinlikle yerden yere vuracak, ağzımdan akan kana aldırış etmeden vurmaya devam edecekti.
"Seninle işim olduğu için bana Taehyung diyorsun. Daha sonrasında sende benim gözümde diğer hastalardan farklı olmayacaksın." yeni tanışmıştık, hatta tanışmamıştık bile. Böyle tanışma olmazdı. "Saat sekiz olmadan yemekhane de bulun. Ben gelene kadar yemeğini ye, geldikten sonra işimiz var." konuşmak için ağzımı açtığım zaman dinlemeden uzaklaştı.
Arkadan gelen ses yüzünden irkildim.
"Gel seni odana götüreyim." bu kim bilmiyordum. Kimse ile tanışmak gibi bir amacım yoktu. Kendi halimde bir insan olup çıkış için işime yarayacak o şanslı olayı bekleyecektim."Teşekkür ederim." yanıma geldi. Benden bir kaç adım öndeydi. Onu takip ediyordum. Süt beyazı teni, açık kahverengi saçları ve uzun yüzü dikkat çekiciydi.
"Sen Jungkook olmalısın. Bende Eric. Memnun oldum."
"Ah, bende memnun oldum ama adımı nereden biliyorsun?"
"Gelmeden önce senden konuştuk. Duyduğuma göre ağır bir şizofreni hastasıymışsın." bu ne demek oluyordu şimdi? Hasta - doktor gizliliği özel durumlara ihlal edilebilirdi ama bunu sadece meslektaşlarına veya yetkili kim varsa ona deme hakkı yok muydu? Bu hasta, benim hastalığımı nereden biliyordu?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fifty shades of death.
FanfictionKim Taehyung, düşmanları yüzünden ilk önce cezaevine daha sonra da akıl hastanesine kapatıldı. Jeon Jungkook ise doktorun oyununa gelip akıl hastanesine kapatılmış bir üniversite öğrencisiydi.