Alexander odadan çıkar çıkmaz bende çıkmıştım. O benim yan odamda duran hastayla konuşmak için odaya girdiğinde ben yemek saati olduğu için koridorun başına doğru yürümeye başladım. Aç değildim, midem bulanıyordu. Ancak yemeğe gitmeliydim, Taehyung denen heriften hızlıca kaçmam gerekiyordu. Bana odadan çıkmamam gerektiğini söylediği halde ben ilk bağırış ve vuruş sesinde aniden dışarı çıkmış, olaya el atmıştım.
Zayıflıktan kemiklerimin belirdiği kolumun hızlıca tutulmasıyla olduğum yere çivilendim ancak arkama dönmedim. Kulağımın dibinde hissettiğim nefes nedeniyle gergindim. Dişlerini sıkarak, tüm sinirini tükürür gibi konuşarak başladı. ''Ben sana, ben demeden çıkma demedim mi? Senin ikinci gününden derdin ne?''
''Özür dilerim, çok özür dilerim ancak bana dediklerini unuttum..''
''Sana dün dediklerimin hiç bir kelimesi aklından çıkmayacak dediğimde, aklın neredeydi, ha?'' kolumu daha sıkı tuttu. Herkes yemeğe giderken biz koridorun ortasında sokak lambası gibi dikiliyorduk. ''Eğer sen gelmeseydin o herif sandalyenin sapını müsait bir yerinde hissedecekti.''
''Yemin ederim ki istemeden gelişti, özür dilerim.''
Kolumu bırakıp yemekhaneye doğru yürümeye başladı. Amacım onu sinirlendirmek değildi ancak istemeden yapmıştım bunu. Arkasından uzunca baktım ona. Geniş omuzlarına, uzun kalın bacaklarına baktım. Yemekhaneye girmeden önce, kapının önünde bekledi ve bana baktı.
''Gelsene be çocuk!'' diye bağırdığında hızlıca koşmaya başladım. Yemekhanenin karşısından çıkan iki adam nedeniyle kaldım yeninden olduğum yerde. Dün gece ki iki adam bakıyordu yine bana. Dudaklarımın arasından endişeyle süslenmiş nefesler çıkarken göğsüm yanıyordu.
''Taehyung..'' seslice mırıldandım. Ama o çoktan yemekhaneye girmişti. Buradan ilerisine gidemezdim, özellikle de dün gece yaşananlardan sonra asla olmazdı. Sesim adeta titriyordu. Bir şey yapmayacaklarına emin olsam da ileriye gidemezdim. Adımlarım yavaşça geriye giderken, yeniden mırıldandım.
''Merhaba, senin adın nedir?'' dedi saçları siyah olan adam. Diğerinin saçları kahverengiydi. İkisi aynı adımları, tahminimce aynı santimetre aralıklarla atıyordu. İkisinin kafası da aynı anda sağ tarafa eğildi. Ani hareket yaparsam yine üzerime koşabilirlerdi. Kahverengi saçlı adam: ''Yemek yemeyecek misin? Ama arkandakiler senin yemek yemeni istiyor.'' dedi.
Kafamı hızlıca arkama çevirdim ancak kimse yoktu.
Önüme döndüğümde ikisinin bana daha fazla yakın olduğunu fark ettim.
Nasıl bir bokun içine düştüğüme dair hiç bir fikrim yoktu. Gözlerim dolu dolu bakıyordum onlara. Ancak Taehyung hala gelmemişti. Beni duymamıştı. Bağırmaktan da korkuyordum. Yanımdan geçen hemşirelere de bir şey diyemezdim çünkü geldiğim ilk gün beni Taehyung canisi ile aynı odaya, elinde bıçak olduğunu fark etmelerine rağmen kilitleyen hemşirelerdi.
''Taehyung..'' diye daha gür ve daha sesli mırıldandım. Sesimden çaresizlik damlıyordu.
Neyse ki hemen gelmişti. Bu hastaneden çıkacağım raporu gelseydi bu kadar mutlu olmazdım. İkisi kafasını arkaya çevirdi. Taehyung'u görünce koridorun sonunda olan tuvalete doğru yürümeye başladılar hızlıca. Titreye tireye Taehyung'un yanına koşarken, o bana sinirle bakıyordu.
''Bu adamların hastalığı ne?''
''Ne bileyim ben doktor muyum?'' omzumdan tutup yemekhaneye soktu. Cevabı karşısında gözlerimi devirdim. Bu hastanenin her zerresine hakim olduğunu ima ettiği halde daha hastaların sorunlarını bilmiyordu. ''Yerine geç,'' dedi. Yerimi bilmiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fifty shades of death.
ФанфикKim Taehyung, düşmanları yüzünden ilk önce cezaevine daha sonra da akıl hastanesine kapatıldı. Jeon Jungkook ise doktorun oyununa gelip akıl hastanesine kapatılmış bir üniversite öğrencisiydi.