Biriyle karşılaşma anım, onun tüm kenarlarını benimkiyle birleştirerek kendimi genişletmem -onun için de kendini genişletmesi- olanağından başka bir şey değil. O ilk an, yalnızca bir fantezi. Yapmam gereken, beni ben yapmaya elveriş sağlayan şartların ille de orada olmasını istemek ya da beklemek yerine, tüm bu rastlantılar bütününün kendisinin benim ontolojik başlangıç çizgim olduğunu unutmamam gereken bir geri dönüş ve bu geri dönüş esnasında bıraktığım iz vesilesiyle ortaya koyduğum şeyin hayat olduğunu anlamak ve kabul etmektir belki de...
Bugün doğum günüm. Babam, özellikle de annem gittiğinden beri, doğum günlerimizi büyük sürprizlerle parlatmayı kendine görev edindi. Bu sayede annemin doğum günlerimizde bizi aramayı unutmasını ve bir süre sonra arayıp: "Tatlım, çok özür dilerim. Burada zaman kavramı öyle kayıp ki unutuvermişim..." gibi niteliksiz açıklamalar yapacağını aklımızdan çıkarmaya çalıştığını Uzay da ben de gayet iyi biliyoruz. Ama babamı üzmemek ve çabasını karşılıksız bırakmamak için son derece mutluymuş gibi yapıyoruz. Oysa ki kendi adıma, en nefret ettiğim günler doğum günlerimdir. Bugün aslında kafamda hep aynı cümle dönüp durur: "Anne, hayatım boyunca bir kere olsun bana sıkıca sarılabilmeyi becerebilmiş olsaydın belki de kendimi hiç bu kadar aciz hissetmezdim!" Ama bu hislerimi hiçbir zaman gerçek sahibine aktarma fırsatım olmadı, bu gidişle de olmayacak gibi duruyor. En çok acıyan yerlerim, yolup durmakta inat ettiğim yaralarım ve durup bakınca kendimi hiç sevmiyor olmalıyım ki ona acımasız davranmak konusundaki ısrarımı şiddetle sürdürmeye devam ediyorum.
Neyse ki babam bugüne de neşe katmanın benzersiz bir yolunu bulacaktır. Babamın tarzı böyledir. Her şeyi parlatıp, süsleyip, renklendirip o şey artık yokmuş gibi yapar; onun sayesinde kendi hüznünüzü tanıyamaz hale gelirsiniz.
Ve işte başlıyor, saat sabahın 05.00'i ama Uzay ve babam "İy ki doğğğğduuun Meeeetiiiiiiis!" nidalarıyla odama dalıyorlar. Evet, sabah 05.02'de doğduğum için bu çile gibi rastlantıdan nasibimi alırım ve her 16 Aralık günü sabahın 05.00'inde babam ve Uzay'ın birlikte yaptığı pasta ve beklenti dolu sesleriyle odama dalıp uykumu ele geçişlerine suratımda minnettar ama gittikçe sıkılganlaşan bir gülümsemeyle eşlik ederim. Ama ben artık bundan çok sıkıldım ve bu 16 Aralık tekrarlarına bir nokta koymak istiyorum! Birden ağzımdan döküldü, kontrol edemedim: "Artık sabahın 05.00'inde pasta ve detone 'İy kii doğğğduun Meetiiiis'lerle uyandırılmak istemiyorum!" Ama beni dikkate almadan "İy kii doğğduun" seremonilerine kaldıkları yerden devam ediyorlar! Kızgın bir bakışla mumları üfledim. Babamın yüzünden geçen hayal kırıklığını gördüm ama hemen neşeli bir gülümsemeyle kamufle edip elinde tuttuğu zarfı: "Bunu anneannenler sana iletmemi istedi Doğum Günü Kızı!" diye elime tutuşturdu. Zarfın içinde, tahmin ettiğim gibi, para ve "Mutlu Yıllar Sevgili Metis." gibi dümdüz bir nottan ötesi yok. Her yıl aynı şeyi yaparlar. Anneannem ve dedeme baktığımda annemin bir üst modelini görmekten öteye gidemiyorum ve onun böyle biri olmasına sebep oldukları ve sonuç olarak benim de böyle biri olmama vesile oldukları için onlardan nefret ediyorum! Bunları düşünürken Uzay, kendi elleriyle hazırladığı bir doğum günü kartını "İyi ki doğdun ve ablam oldun Metis!" diye sarılarak uzatıyor. İşte bu mutlu bir an. Her yıl bana kendi elleriyle içten bir kart hazırlar ve ben her yıl doğum günümün ilk içten gülümsemesini Uzay'a sarılırken ortaya koyarım.
Babam: "16 ha Metis? Gün geçtikçe daha yetişkin bir hale gelen ama yine de hala küçük bir kadın var karşımda. Bu kadar büyüdüğüne inanamıyorum."
"Hmm, Babacığım bu söylediklerinden artık bana bir yetişkin gibi davranacağın sonucunu çıkarıyorum."
Biz didişirken kapı çaldı ve babam elinde dev bir paketle geri döndü: "Metis, bu paket sana gelmiş."
Paketin üzerinde annemin adı yazıyor: Nil Çağlayan! İtiraf etmeliyim ki içimde bir sevinç dalgası harekete geçti ve her hücreme yayılıyor. Titreyen ellerle gidip paketi açtım ve içinden bir gitar çıktı. Gitar ha? Annem evi terk etmeden önceki dönemlerde bana gitar çalmayı öğretmişti. Birlikte çalıp söylerdik. O gittiğinden beri öyle öfkeliydim ki gitarımı kırdım ve bir daha asla o topa girmedim. Çalmayı unutmuş bile olabilirim. Ama hatırlamış. Doğum günümü hatırlamış, birlikte geçirdiğimiz özel anları hatırlamış... Gözlerime hücum eden yaşları ve dudaklarımın titremesini kontrol etmeye çalışsam da yaşlar kontrolsüzce pıtır pıtır dökülüyor. Bir yandan da bana öğrettiği şarkıyı, Nights In White Satin'i çalıyorum. İnanılmaz, hala unutmamışım.
Melankolikleştiğimi fark eden babam: "Hey, buna iyi diyorsan sen bir de benim planladıklarımı gör!" diye araya girdi.
"Eyvah! Ne planladın?"
"Gizli bir sürpriz partin var Metisçiğim!"
"Aman ne güzel! Gizliliğin hayranım Babacığım!"
Tam o esnada Damla'dan mesaj geldi: "Akşam bizimkiler evde yok, parti yapıyoruz!"
Mesajı okurken sırıttığımı gören babam hemen atladı: "Hayırdır, neden dünyayı ele geçirmeye karar vermiş gibi pis pis sırıtıyorsun öyle?"
"Yok bir şey, kızlar işte. Akşam beni çağırıyorlar. Şimdi de hazırlanıp okula gitmeliyim." deyip geçiştirdim.
Okula girer girmez Damla, gözlerimi kapatıp: "Hemen benimle geliyorsun!" diyerek beni sürükledi. Biraz ilerledikten sonra: "Aç bakalım!" komutuyla ellerini çekti. Çekmesiyle birlikte Gökçe ve Zeynep'in "Mutlu Yıllar Metis" yazılı pankartlarla "Sürrrpriiiiiiz!" diye bana doğru gelip kocaman sarılmaları bir oldu. Oha! Hayatımda ilke kez babam ve Uzay dışında birileri beni önemseyerek doğum günümü kutluyor. Şu an gerçekten mutluyum ve sanırım bu doğum günüm diğerlerinden farklı olacak.
"Kızlaar, bu kadar uğraşmanıza gerek yoktuu!"
Zeynep, "Teşekküre gerek yok, hepsi Damla'nın planı..." derken Damla, bana sarılıp: "Buraya taşındığınız için çok mutluyum Metis, iyi ki varsın, sen olmasan ne yapardım hiç bilmiyorum." dedi.
Zeynep: "Evet, anladık Damla, Metis bir numara! Muhteşemsin Metis, en iyimiz sensin! Ben de bunu aştım! Aştım bunu. Ben derse gitmeliyim." dedi ve dönü gitti.
Gökçe arkasından bakıp: "Nefret dolu bir mesajdı..."
Damla: "Of, bu kız neden böyle şirret hiç anlamıyorum!"
"Hey, abartmayın, belki evde sıkıntılı bir dönemden falan geçiyordur, anlamaya çalışalım..."
Damla: "Ya sadece bir şirret gibi kıskanıyordur? Her neyse, yeter! Bugün senin günün ve Zeynep'in dikkatleri üzerine çekmesine izin vermeyeceğim."
O esnada Erdem geldi ve: "Hey Kızlar, dikkatlerinizi Ozan'a doğru çekmekle görevlendirildim. Lütfen şu tarafa doğru bakar mısınız?" diyerek koridoru işaret etti. Aynı anda Ozan "Happy Birthday to You'nun kendince değiştirilmiş bir rock versiyonunu söyleyerek arkasında bir grup insanla bize doğru gelmeye başladı, yanıma gelip beni kollarına aldı ve dudaklarıma muhteşem bir öpücük kondurdu. Bu esnada herkes "Mutlu yıllar Metiiis!" diye bağırmaya devam ediyordu. Dahası var, annem gitar göndermekle kalmayıp bir de mesaj atmış: "Babandan aldığım haberlere göre gitarı sevmişsin, şarkımızı unutmamış ve çalmışsın. Hediyeni beğenmene çok sevindim, Mutlu Yıllar Alpakam..."
Aman Tanrım, bu nasıl bir doğum günü böyle! Her şey hiçbir zaman hayal etmediğim kadar içten... Bu sabah çocukluğumdan koşup yetiştim güne. Gördüğüm ilk Metis'e sordum: "İçindeki güzel kısım ne tarafa gitti? Ona ihtiyacım var." Hemen elimdeki tüm bu pırıltıyı serptim üzerine ve şimdi hiç olmadığımız kadar iyiyiz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İnsan Hayvanına Sevgilerle
Novela JuvenilKural tanımaz bir genç kadın olan Metis, sizlere adrenalin yüklü hikayesini anlatmaya geliyor! Okuduklarınızda, sıradanlığın dışına çıkmaya cesaret eden asi bir ruhla tanışacaksınız. Metis, ayrılık kararı alan ebeveynleri arasında sıkışıp kalmış, bi...