Pekte uzun sürmeyen uçak yolculuğunda, uçağın inişe geçmesiyle gözlerim aralanmıştı. Sanırım tüm yol boyunca uyumuştum. Çünkü uyanık kaldığım süre zarfınca düşünceler içimi yiyip bitiriyor, aciz bedenimi sömürüyordu. Bu yüzdende ben, çözüm yolunu her zaman uyumakta bulmuştum, aslında ben bulmamıştım yani, annem kötü hissettiğimde uyumam gerektiğini söylemişti.
Uçak yerle temas ettiğinda oturduğum yerin üzerinde ki bölmeye koyduğum küçük çantamı almış, bir şeyimi düşürüp düşürmediğimi teyit etmiştim. Her şeyimin tamam olduğunu anladığımda, yeni hayatıma olan ilk adımlarımı atmıştım. Uçaktan indiğimdeyse, içimde bir kıpırtı oluştu. Başta çözemedim sebebini, sonra Yoongi geldi aklıma. Onu yıllar sonra görecek olmamın heyecanıydı bu.
Yıllar sonra ilk defa, içten bir şekilde gülümsedim ve o gülümsemeyi yüzümden düşürmemeye yemin etmiş gibi gülümsemeyi bırakmadan indim o merdivenleri.
Çocuk gibiydim, çünkü en son Yoongi'yi gördüğümde küçük bir çocuktum. İçimde bir yerlerde bir odaya kapatılmış olan o çocuğu en yakın arkadaşım olan Yoongi'ye sunacaktım şimdi.
Havalimanından ayrılmış, Yoongi'nin bir zamanlar yaşadığı evine doğru yola çıkmıştım. Yoongi eğer ailesinin yanından taşınmadıysa şuan sadece 5 dakika uzağımdaydı, 5 dakika sonra onu görebilecektim.
Yavaş adımlarım hızlandığında, koşmaya başladım, çocukluğumda ki gibi. İyice hızlanmış, hedeflediğim evin görüş alanıma girmesiyle büyük bir gülümseme yerleştirmiştim yüzüme.
Kapının önüne geldiğimde, içimden dualarımı sıralıyor, kapıyı kedi suratlı o çocuğun açması için Tanrı'ya yalvarıyordum.
Ancak Tanrı'nın beni pek sevdiği söylenemezdi.
Kapı açıldığında karşımda hiç tanımadığım yaşlı bir kadın vardı. Onunla konuşup Yoongi'nin nerede olduğunu sormam gerekiyordu. Ancak yapamadım, o an ağzım açılmadı, avuç içlerim terledi. Bedenimi bir utanç ele geçirdi. Sadece "Çok, çok özür dilerim. Yanlış geldim." diyebildim. Kadın ise hiç sorun olmadığını söylemişti. Ben ise oradan koşarak ayrılmıştım. Yoongi'yi bulamazsam ne yapacağımı hiç hesaplamamıştım, ne yapacağımı bilmiyordum.
Ellerimi yumruk yapmış, dolmaya başlayan gözlerimi kırpıştırmıştım. Bu hareketimle yanaklarımda ıslak çizgiler oluşmuş, göz yaşlarım birer birer serbest kalmaya başlamıştı. Oturduğum kaldırıma çökmüş, kaybolmuş bir çocuk gibi ağlamaya başlamıştım. Yaptığım saçmaydı, hemen kalkıp Yoongi'yi aramalıydım. Ancak ben, bu şehire yıllardır gelmemiştim ve şuan, her yer ailem ve Yoongi'nin anılarıyla doluydu.
Yoongi'nin eskiden yaşadığı eve baktım, bahçesine geldiğimdeyse ağlayan gözlerim biraz kısılmış, dudaklarım yukarı kıvrılmıştı. Yüzümde acı bir tebessüm vardı şuan. Yoongi'yle bir zamanlar ne kadar eğlendiğimizi düşündüm, babam bana kızdığında beni bahçeye getirip sakinleştirişi geldi gözlerimin önüne.
O an karar vermiştim, Yoongi'yi ne olursa olsun bulacaktım.
Ancak hava kararmaya başlamıştı ve benim şuanlık kalacak bir evim yoktu. Bu yüzden bir zamanlar hep yaptığım şeyi yaptım, Yoongi ile geceleri kaçıp saklandığımız o parka gittim.
Parka geldiğimde hiç kimsenin olmayışı beni mutlu etmişti zaten kimsenin olmaması da gerekliydi, saat şuan baya geç olmalıydı. Ancak tam emin olamıyordum çünkü hâlâ bir telefonum yoktu. Choi'nin evinde kaldığım zamanlarda Choi'den bir kaç eşyamı gizleyebilmiş olsam bile, telefonu gizleyememiştim. O da biliyordu, telefon elimde olsaydı orada bir saniye durmaz, onu tutuklatırdım. Bunu yapabilirdim, o da bu yüzden özellikle telefon konusuna çok dikkat ediyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
harmonic, taekook.
FanfictionHayat ne demek onu bile bilmeyen Jungkook'a her şeyi öğretmeye ant içmiş tesadüfen karşılaştığı Kim Taehyung. düz-yazı | taekook.