Yeni hayatımın temellerini atacağımı söylemiştim, bunu söylerkende oldukça kararlıydım. Ancak şuan, hayatın ne olduğunu bilmediğimi yeni fark ettiğim dakikalardaydım.
Annem ölene kadar masallar kadar güzel bir hayat yaşamıştım. Ancak annem öldükten sonra asla ve asla güzel bir hayatım olmamıştı.
Aslına bakarsanız, bir hayatım olmamıştı.
Şuandaysa bedenime vurulan zincirlerden kurtulmuş, özgürleşmiştim. Fakat şimdi ne yapacağım hakkında en ufak bir fikrim yoktu, tek bildiğim çocukluk arkadaşım olan Yoongi'yi yeniden bulmak istememdi. Yoongi'yi bulmak ve ona küçüklüğümde ki gibi sarılmak istiyordum. O benden bir yaş büyüktü ve ne olursa ona sarılıp ağlıyor, derdime dermanı onda buluyordum. Ancak annem öldükten sonra oradan taşındığımda onu bir daha asla göremedim, ancak güldüğünde kısılan o gözlerini asla unutmadım. Daegu'da yaşıyordu, bu yüzden az önce Daegu'ya bir uçak bileti almıştım ve şuan eşyalarımı toplamalıydım.
Dolabı açtığım gibi Choi'nin aldığı kıyafetlere bakmadan alt tarafa indi gözlerim. Orada annemin bana ördüğü atkı vardı, o atkıyı aldım. Burnuma yaklaştırdım yavaşca, o sırada aciz bedenim beni daha fazla taşıyamamış, dizlerimin üzerine düşmüştüm. Atkıyı yüzüme bastırdığımda dolan gözlerim daha fazla dayanamamış, hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştım. Ağladıkça bordo rengi atkıyı yüzüme bastırıyor, bastırdıkça daha çok ağlıyordum.
Yaklaşık 10 dakika bu böyle geçmişti, kimsenin dokunmasına izin vermediğim atkıyı dikkatlice çantamın ön bölmesine yerleştirmiş, dudaklarımı birbirine bastırarak kendi paramla aldığım iki üç parça kıyafetimi çantama koymuştum. Sonra ise cüzdanımı almış, cebime yerleştirmiştim. O bana bu yolculukta yardımcı olacak en önemli şeydi, babamdan kalan tüm miras onun içerisindeydi. Choi'nin peşinde olduğu şeyde buydu ya zaten.
Düşüncelerimi boşvererek ayaklanmış, gereken tüm eşyalarımı toplayıp toplamadığıma emin olmak için etrafa ufak bir göz gezindirmiştim. Her şeyimin tamam olduğunu anlamam ile yıllarımın geçtiği o iğrenç odaya son kez iğrenerek baktım, bir daha buraya asla gelmemeye ant içerek baktım. Sonra ise dolmaya hazırlanan gözlerimi bir iki kere kırpıştırarak hızlıca odayı terk ettim.
Garajda babamdan kalma bir araba olması gerekiyordu, her ne kadar onu Choi kendi malıymış gibi kullanmış olsada, o araba benimdi. Babam bana o arabayı ve dahasında bir çok şeyi bırakarak hayatına gözlerini yummuştu.
Bu yüzden o arabaya binerken iğrenmeyecektim, sonuçta o zaten benimdi.
Garaja indiğimde anahtarımın olmadığı yeni aklıma geliyordu. İçimden kendime lanet ederken garaj kapısının önünde dört dönmeye başladım, taksiye binsem hayatta yetişemezdim uçağa. Tek çarem arabaya binmekti. Son çare garajın kapısının altına ellerimi yerleştirdim. Tüm gücümle yukarıya ittirdiğimde parmak boğumlarımın beyaza, beyazdanda mora döndüğüne emindim. Aklıma o iğrenç geceler geldi, yaşadıklarım geldi. Onlardan kurtulacağımı düşündükçe daha da güçlendiğimi hissettim. Ses çıkarmamak için alt dudağımı dişliyor, ağzıma gelen kan tadıyla yüzümü buruşturuyordum. En sonunda tüm çabamın sonuç vermesiyle tente açılmış, çok küçük bir kuvvetle ittirdiğimde tamamen yukarı kalkmıştı.
Arabayı gördüğüm an tanıyacağımı biliyordum, çocukluğum annemle birlikte o arabada geçmişti.
Gördüğüm siyah Mercedes ile gülümsedim. Elimi camın üzerine koyduğumda hayalimde annem canlandı, camın arkasından ellerimizi birleştirdi. Kare bir gülüş sundu ve kafasını yana yatırıp beni izledi. Bu sahneleri görür görmez bugün oldukça yaş akıtmış olan gözlerim bir yenilerini eklemek adına hazırlanıyordu. Bunu fark ettiğim an ne kadar istemesem de kafamı sağa sola salladım, bunu yaptığım an annemin silüeti kayboldu.
Elimi yumruk yaparak arabaya vurduğumda gözümden bir kaç damla yaş firar etmişti, ancak diğer elimle hemencecik silmiş arabaya vakit kaybetmeden binmiştim.
Anneme düşkündüm, çok düşkündüm.
O benim için her şeydi, çünkü babam ben doğmadan ölmüştü ve annem tüm o yüklerin altında bana masallarda ki gibi bir hayat yaşatmıştı. Tanrı şahit, bir dediğimi ikiletmiyordu. Her gece bana masallar okuyor, her sabah öpücükleriyle uyandırıyordu.
Daha fazla bunu düşünmemeye karar vermiş, Choi'nin anahtarı arabada bırakma alışkanlığına şükretmiştim. Bir çok arabası olduğundan anahtarları arabanın içinde bırakıyordu, kapıda ki güvenlikler sayesinde garajı güvenli sanıyordu herhâlde. Evin içinden birisinin, yani benim böyle bir şeyi yapma ihtimalimi göz önünde dâhi bulunduramamıştı.
Ancak ben yapmıştım ve bununla gurur duyuyordum.
Arabayı çalıştırmış, 20 dakikalık yolculuk sonunda havalimanına varmıştım. Arabayı bir yere park etmiş, onu orada bırakmıştım.
Saatin kaç olduğunu bilmiyordum, çünkü şuanlık bir telefonum yoktu. Daha doğrusu Choi piçiyle yaşamaya başladığımdan beri yoktu.
Daegu'ya gider gitmez bir telefon almayı aklımın bir köşesine not ederken içeriye ilerledim. Bekleme tesisinde gözüm saati ararken, saatin 12.27 olduğunu görmüştüm. Sadece 3 dakikam vardı, 3 dakikada uçağı bulmalıydım.
İçimden kendime küfürlerimi birer birer saydırırken uçağın tam olarak nerede olduğunu birisine sormak istedim, ancak personele yaklaştığımda ellerim titredi, sesim çıkmadı. Terlemeye başladığımı fark ettiğimde konuşmaktan utandığımı fark ettim. Bunu uzun zaman sonra ilk defa tek başıma dışarıya çıkmama yorarak fazla düşünmedim.
Sonunda tabelayı gördüğümde sanırım hayatımda hiç koşmadığım kadar hızlanmıştım. Yoongi'ye gidecektim sonuçta. Hem sadece Yoongi'de değil, annemin külleri oradaydı.
Bunlar daha da hızlanmama sebep olurken sonunda uçak görüş alanıma girdi, kapıyı kapatmakta olan kadın beni görmesiyle gülümsedi ve duraksadı. Ben ise son hız yanına koşmuş, merdivenleri tırmanarak sonunda yanına varmıştım. Kadınla göz teması dâhi kuramadan sessizce teşekkür etmiş, kendi yerime ilerleyip oturmuştum. Soluk soluğa kaldığımdan nefeslenmeye çalışmıştım. 5 dakika sonra soluklarım düzene girmişti. Kafamı cama yasladığımda bulutları izlemeye başladım.
Yeni hayatıma ilk adımlarımı atıyordum, bu konudaysa şuanlık sadece Yoongi'ye güveniyordum. Yıllardır yüzünü görmediğim birisine bu derece güvenmek dışarıdan birisine saçmalık gibi gelebilirdi. Ancak ben biliyordum, ne olursa olsun Yoongi bana yardım edecekti.
Umarım bölüm hoşunuza gitmiştir, hepinizi öpüyorum bebeklerim.🫶🏻🫶🏻

ŞİMDİ OKUDUĞUN
harmonic, taekook.
Fiksi PenggemarHayat ne demek onu bile bilmeyen Jungkook'a her şeyi öğretmeye ant içmiş tesadüfen karşılaştığı Kim Taehyung. düz-yazı | taekook.