TANIŞMA

149 9 2
                                    

TANIŞMA

"Teni kan kokan biri anca teni kan kokan birini sevebilir."

Patronumdan Mike Beck'in malikanesinin adresini aldıktan sonra sıra kılık değiştirmeye gelmişti. İnternette gördüğüm üzere büyük surları olan bir malikaneydi. İçeriye girmesi çok zor hatta imkansızdı. Fakat bir şekilde oraya girmeliydim. Kapının açıldığını görünce bir küfür savurdum. Mark hiçbir zaman kapıyı çalarak odaya girmeyecek mi?

"Siparişler geldi Amelya."

"Güzel," diye mırıldanıp kapıyı kapatıp içeri giren Mark'a tebessüm ettim. Arkadaşlarımın kendi aralarında bana Amelya demelerine izin veriyordum. Çünkü bu isim teyzemden bana kalan tek şeydi... "Bir daha kapıyı tıklatmadan girersen..." demiştim ki üzerime gelen kargo paketiyle küfür ettim.

"Mark senden nefret ediyorum!" Mark yıllardır benim gibi patronun hizmetinde çalışıyordu. Genellikle patron ona insanları konuşturma görevi veriyordu. Evet, benim gibi insanları direk öldürmüyordu. Onlara eziyet edip, konuşturduktan sonra işlerini bitiriyordu. Onun geçmiş hikayesi ise hepimizden daha acıklıydı. Fakat buna rağmen en neşeli ve esprili olan oydu.

"Çok konuşmada aç şu paketi merak ediyorum." Söylediklerine kıkırdadım. Genellikle pek bir şeyler sipariş etmezdim. Çünkü bu sarayda her şey vardı. Paketi açtığımda gördüğüm karşısında tebessüm ettim.

"Sarı bir peruk mu? Bunu napıcaksın?" Ona hiçbir şey söylemeden diğer paketleri de açmaya başladım. İkinci açtığım pakette bir çift kristal topuklu ayakkabı bulmak gülümsememi artırmıştı. Üçüncü ve son paketi açtığımda gökyüzü mavisi kısa, askılı bir elbiseyle karşı karşıya gelmiştim.

"Görevin kıllık değiştirmek mi?" Başımı salladım. Nihayet beyni bunu algılamıştı. "Pekala ben çıkıyorum."

"Nihayet," dedim gülerek. Mark bu söylediğime karşı sinirle odadan çıkarken ben gülmeye devam ediyordum. Nihayetin de kolumdaki tokayı çıkardım ve omzumun iki tık altında bitten bukleler halindeki kızıl saçlarımı topladım. Topuz ettiğim saçlarımın rengi turuncuydu. Öyle aşırıya dönük turuncu bir rengi yoktu fakat rengi çok güzeldi. Turuncu ve kahverenginin karışımı olan saçlarımın üzerinden sarı peruğumu geçirdim. Sarı peruğum gerçektende bana çok yakışmıştı. Üstelik peruk olduğu hiç anlaşılmıyordu bile. Peruğumun üstünden iki tutam alıp bağladım. Saçlarım sallıktı fakat iki tutam bağlamıştım üstten. Sarı saçlarımın perçemleri daha belli oluyordu ve böyle çok daha tatlı gözüküyordum. Komodinin üzerinde duran bir çift kahverengi lensi aldığımda özenle yeşillin en açık tonu olan gözlerime taktım. Ve geriye son olarak elbiseyi giymek kalmıştı. Hiç elbise giymezdim. Hatta açık tonlarda kıyafette giymezdim. Fakat Orman ismine sahip olmadan önce en büyük hayallimdi. Kısa, açık renk elbiseler giymek... Şuanda ise üzerime giymeyi sevmem fakat üzerime giydiğimde rahatsız olmuyorum.

Kristal mavi ile şeffaf bir görüntüsü olan ayakkabılarımı giydiğimde tam olarak hazırlanmıştım. Boy aynısından kendimi incelediğimde ilk defa bu kadar güzel olduğumu fark etmiştim. Aslında kendi saçlarım ve kendi gözlerimde bu kombine oldukça yakışırmış ama tanınmamak için peruk ve lens taktım.

                                                                                               ⯯

Araba beni buraya on dakika uzaklıkta olan bir yere bıraktıktan sonra nihayetin de surların önündeyim. Başımı havaya kaldırmış surları incelerken bizim malikanenin surlarının bile bu kadar büyük olmadığı aklıma geldi. Kolluma taktığım krem rengi askılı çantamın içinden telefon sesi geldiğini duyunca hemen çantayı elime aldım. Telefonu içinden çıkarttığım da arayanın Lia olduğunu gördüm. Şuan hiç zamanı değildi. Telefonu meşgulle atar atmaz çantayı incelemeye başladım. Her şey olması gerektiği gibiydi. Çantamın içinde bir tabanca, zehirleyici ilaç ve bir ayna vardı. Aynayı alıp, yüzüme tutuğum da zaten doğuştan çok az dolgun olan dudaklarımın rujla estetik gibi göründüğünü fark ettim. Hayattım da ilk defa ruj sürmüştüm. Fakat gerçektende güzel sürmeyi becermiştim.

Tam o sırada surların ardından 1.80 boylarında siyah saçlı, siyaha çok benzeyen bir tonda gözleri olan bir çocuğun çıktığını gördüm. Dağınık saçları onu gerçekten çok yakışıklı gösteriyordu. Arkasından bir ses geldiğini duyunca hemen arkasını döndü.

"Niki oraya tek başına gitmene izin veremem! Bende senle geliyorum." Umursamazca önüne dönen çocuk "Lüzum yok." Diye mırıldandı. İsminden anladığım kadarıyla avım buydu. Surların kapıları kapanırken çocuk çoktan dışarıya çıkmıştı. Kahretsin, bu en yakışıklı kurbanım! Surların dışına çıkınca köşede içeriyi izleyen beni fark etti. Ve o an olan oldu. Göz göze geldik...

(Yeni bölüm yarın asklarımm umarım seversiniz)

𝓓𝓮𝓪𝓻 𝓔𝓷𝓮𝓶𝔂Where stories live. Discover now