Süleyman
Kapanan kapıya bir süre öylece bakıp kendi kendine gülmeye başlarken derin bir nefes almıştı. Kovulmamış, reddedilmemişti. Affettim demişti. Özrünü kabul ettim.
Ancak küçük hanım, biraz daha sürün diye de eklemişti. Kıs kıs güldü o sözleri söylerken ki ifadesine. Çaba göstermesini istiyordu madem, o da çaba gösterecekti. Madem oyun istiyordu, en alasını oynayacaktı.
Ellerini ceplerine sokup ıslık çalarak yandaki bungalov eve yürümeye başladı. Yüzünde gerçek bir gülümseme vardı. Tıpkı eskiden olduğu gibi. Ama yüz kasları bile eski günleri unutmuş olmalıydı. Çünkü gülünce yüzünde garip bir ağrı oluşuyordu sanki. Yüzünü sıvazlayıp hâlâ gülümsemeye devam ederek girdi eve. Üstündeki tişörtü tek hamlede çıkarıp koltuğa fırlattı. Ardından pantolonu da tişörtün yanındaki yerini aldı.
Keyifle salına salına duşa girerken dudakları arasından yükselen ıslık sesi çok tanıdık bir melodiyi tekrarlıyordu. Bir İtalyan şarkısını.
'Lasciatemi cantare
Con la chitarra in mano
Lasciatemi cantare
Sono un italiano'Süleyman Tuğra İtalyanca şarkı portföyünü genişlete dursun İstanbul'da kıyamet kopuyordu. Ertuğrul, Cevdet'i karşısına almış Türkçe küfür portföyünü genişletmeye niyet etmişti.
"Cevdet!" Dedi hırıltılı ve sert bir sesle.
"Oğlum nerede?" Cevdet sakince nefes alıp aynı sakinlikte de
"Tatile gittiğini söyledi efendim." Dediğinde Ertuğrul'un kaşı öfkeyle havalanmış, çenesi sinirle seğirmişti.
"Cevdet!" Derken yanında oturan karısının elini elinin üstünde hissederek sustu. Çatık kaşlarının altından Cevdet'e bakıp
"Lan daha birkaç gün önce tatile gidemem iş güç yoğun diyordu. Ne oldu, ne değişti de aniden ortadan kayboldu?" Diye bağırdı. Ancak Cevdet bu bağırışları da umursamadan omuzlarını silkti. Bu hareketle bahçede oturan herkes gülecek gibi olmuş fakat başlarını eğip kendilerini tutmayı başarmışlardı.
Cevdet ya da Yekta vakti zamanında Ertuğrul'la ilgili tüm bilgileri aynen böyle saklarlardı. Süleyman Bey ne yapıp etse de konuşmaz, sorularını geçiştirirlerdi. Şimdi devran dönmüş, soruları cevapsız kalan Ertuğrul olmaya başlamıştı.
"Lan bu tavırları bana yapma Cevo! Bak asabım bozuldu zaten."
"Süleyman Tuğra Bey tatile gitti. Tüm bildiğim bundan ibaret. Başka bir şey bilsem de söylemem. Eskiden Süleyman Bey sizin hakkınızda sorular sorduğunda nasıl sessiz kalıyor ve söylemiyorsam şimdi de Tuğra Bey hakkında sessiz kalıyor ve bilmenizi istemediği hiçbir şey söylemiyorum."
Bahçedeki herkesin dayanma gücü bu cevaba kadardı. Herkes uğuldayarak kahkahalara boğulurken Mehmet Tuğrul
"Helal be Cevdet abi." Diye mırıldanmış, Süleyman Bey
"Oh olsun!" Deyip çocuk gibi avuç içini göğsüne peş peşe sürmüş, Armağan ise Cevdet'e tebessümle bakıp başını bir kez sallamıştı.
"Tuğra tek başına olmaması gereken bir yerde olsa Cevdet burada olmazdı. Tuğra'nın nerede olduğunu bilmemiz gerekse Cevdet muhakkak söylerdi. Söylemiyorsa, söylememesi gerektiği içindir." Deyip bir yandan da Ertuğrul'un elini sıkıca tutmaya devam ediyor, onu sözüyle, bakışıyla sakinleştirmeye çalışıyordu.
"Öyle olsun. Yazdım bunu Cevdet. Hesabını keserim bir ara." Ertuğrul'un asla yerine getirmeyeceği bu tehdidine kıs kıs gülen Cevdet, onun gözlerindeki korkuyu görüyor, anlıyordu. Adamın çocuklarına olan düşkünlüğünü, onları korumak için ne kadar uğraştığını hatta paranoyak olduğunu da biliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KIZIL ZAMBAK - Tuğra&Helen
General FictionLütfen Dikkat! Bu hikaye Yalın Serisi'nin üçüncü kitabıdır. Hikayeyi anlayabilmek adına ilk iki kitabı okumanızı tavsiye ederim. İlk kitap Efsane, ikinci kitap ise Esmerim'dir... Sevmek Zamanı ise Yalın Serisi'nden tanıdığımız çocukların derlendiği...