Pekâlâ, büyük konuşmamak gerekirmiş.
Bunu bu gün daha da iyi anlamış oldum.
Müdürün odasından çıktıktan sonra koridorun kalabalıklığı canımı sıkmaya yetti. Çok fazla insan çok fazla dertti. Stresle dün kafede bulduğum çantanın kollarını sıktım.Sırt çantam olsaydı bunu asla almazdım ama lanet olsun ki yoktu. Hem çantadan çıkan arma ile aynı okula gittiğimizi varsaydığım çocuğu bulup çantasını vericektim. Yapmam gereken tek şey sapık olanları kenara ayırmaktı.
"Çıkışta alırım seni." Sesi 3 yaşındaki çocuk gibi çıkıyordu ve bu benim daha da sinirimi bozuyordu.
"10 dakikalık mesafedeyiz gerizekalı." Gözlerimi devirdiğimde eliyle alnıma vurdu. Ne cüret?!
Sinirle elini çektim.
"Çıkışıma falan gelmiyorsun. Ben bebek değilim Andrew."
Bir şey demesine izin vermeden elindeki ders kitaplarımı alıp, hızlı adımlarla müdürün odasının önünden uzaklaştım. Ona tabii ki sapık bir çocuğu bulmak için okula gittiğimi söylemecektim. Bir kaç güne kaydımı sildirirdim zaten.
Nereye yürüdüğümü bilmiyordum. Merdivenlerden sağa döndüğümde öğrenci dolaplarının olduğu yere geldiğimi fark ettim.
"Bingo." diye mırıldandım.
Müdürün yanındayken buruşturup cebime attığım kağıdı çıkarttım. Üstünde dolabımın numarası ve şifresi yazıyordu. Ama dolabın numarası silikti, ilk basamağı ya 9 ya da 8 olmalıydı. Omuz silktim, ikisinden birisiydi ya. Deneyip bulacaktım. 92 numaralı dolabın yanına geldim. Şifreyi denediğimde olmadığını gördüm. Bıkkınlıkla diğer dolaba gidecekken dolaba vurulan el ile irkildim.
Elin sahibine baktığımda onun bana zaten aşağılayıcı bir yüz ifadesi ile baktığını gördüm. Hayırdır İngiltere prensiyle mi görüşüyorum?
"Dolabımda ne yaptığını sorabilir miyim?"
Sordun zaten ya gerizekalı.
"Dolabımın numarası karışmış, yanlış dolabı seçmişim, ne yapabilirim senin dolabını?"
Tek kaşını kaldırdı. "Kim olduğumu bilmiyorsun herhalde?"
"Umrumda değil." diyerek kızın yanından uzaklaştım. Cidden umrumda değildi, kendini popüler sanan bir gerizekalı ile uğraşmazdım.
Kızı arkamda bıraktıktan sonra 82 numaralı dolaba geldim. Bu sefer şifreyi girdiğimde kilit açıldı. Dolaba kitapları koydum.
Dolabı tekrar kilitlediğimde dersliğimin ne olduğunu bilmediğim için tekrar müdürün odasına gideceğim aklıma geldi.Hızla aynı yolu tekrar gidip müdürün odasına girdim. Odada arkası dönük birisinin olduğunu görünce geri çıkacaktım ki müdür kalmamı söyledi. Önümdeki kahverengi saçlı çocuk ellerini arkasında bağlamış kafası eğik müdürü dinliyordu.
Müdür çalan telefonuna bakarken önümdeki çocuğu azarlamaya devam ediyordu.
"Evet? Buyurun benim. Evet burada. Hayır cezalı. 1 hafta uzaklaştırma. Ne hayır böyle bir şey yapamam. Ne, siz. Sen nereden. Tamam efendim. Siz nasıl isterseniz." Müdür telefonu kapatıp önümdeki çocuğa baktı.
'Cezalı değilsin Parker, çıkabilirsin."
Çocuk arkasını dönüp çıkarken tanıdık birisi olduğunu fark ettim. Göz göze geldiğimizde utanarak gözlerini kaçırdı ve hızla odadan çıktı.
Bu o'ydu. Sapık çocuktu. Yani dudakları ve saçı çok benziyordu. Sanırım yanlışıkla çantanın sahibini bulmuştum.
Çocuğu kaybetmemek adına hemen müdürden ders programını istedim. Masasındaki dosyadan bir kağıt çıkarıp bana uzattı. Hızla elindeki kağıdı alıp, odadan çıktım. Çıkar çıkmaz zil çalmıştı. Gözlerim hızla o çocuğu aradı fakat o çoktan gitmişti.
Yetişememiştim.Sıkıntıyla tuttuğum nefesimi verip programdaki dersliği aramaya başladım. Kısa bir arayış sonrasında dersliği bulmuştum. Vakit kaybetmeden içeri girdiğimde daha hocanın gelmediğini fark ettim. Boş bulduğum yere oturduktan sonra sınıfa göz gezdirdim, oturduğum sıranın en arkasına bakarken bana bakan iki çift göz yakaladım. Bu o çocuktu.
Ne yaptığımı bilmeden hızla ayağa kalkıp çantamı, daha doğrusu çocuğun çantasını alıp yanına oturdum. Sınıftan bir kaç kişinin gözü bize dönmüştü, en ön sırada tanımadığım esmer bir çocuk bana bakıp sırıtıyordu. Ona doğru bakıp kaşlarımı çattığımda sırıtarak önüne döndü. Sapık çocuğa baktığımda göz göze geldik.
Gözleri elime kaydığında kaşlarını çattı, hemen elini uzatsa da çantayı hemen vermeyecektim."Bu çantayı ne kadar aradım haberin var mı senin?"
"O peruğu da çok aradın mı sapık." Yüzüme alaylı bir ifade koyup önüme döndüm. O sırada da çantayı onun sırasına iteledim.
"Ne, ben. Bak yanlış anladın ben sapık değilim."
"Harold öyle demiyor ama, küçük sapık."
Kollarını göğsümde birleştirip hesap sorar gibi çocuğa bakmaya başladım. Neden o adamı takip ettiğini merak ediyordum, ve çantasındaki mor taş da neyin nesiydi?"Birincisi ben küçük değilim, ikincisi Harold da kim?"
Kaşlarını kaldırıp bana bakarken yüzüne inceleme isteği doğdu içimde. Koyu kahve gözleriyle beni inceliyordu. Tıpkı benimde onu yaptığım gibi. Saçları da aynı şekil kahverengiydi, saçları çok uzun değildi. Kaslarının biraz üstünde kalıyordu. Yine de hoştu. Kazağıyla birlikte içine giydiği gömlekten dolayı vücudu pek belli olmuyordu ama birazcık sıska birisiydi. .
"İncelemen bittiyse, çantamı almam lazım."
Dediği şeyle kafamı sallayıp çantayı uzattım.
Hızla elimden çantayı aldı.
Neden onu öyle süzmüştüm ki? Tanrım! Çok utanç vericiydi."Her şey yerinde, bakabilirsin. Cüzdanın, anahtarların, ve ne olduğunu anlamadığım bir mor taş."
"Sorun değil, kontrol etmeme gerek yok." dedi sakin bir ses tonuyla. Sesi çok tatlıydı. Hayır! Değildi. Neler diyordum ben böyle.
"Pekâlâ, ben sırama geçeyim." diyerek kalktım.
"Kal."
Ve ardından hemen ama sıcak bir el bileğimi tuttu. Gözlerim eline kaydığında hızla elini çekip ensesini götürdü. Kızarmış mıydı o?
"Yani, oturduğun yer doluydu. Bir tek benim yanım boş diye söyledim." dedi ve sınıfa girdiğimde ilk oturduğum yeri gösterdi. .
Sarışın bir kız oturmuştu yerime. Belki de hep onun yeriydi. Parker'a kafamı salladım ve tekrardan yerime oturdum.
Anlık gelen cesaretle elimi ona uzattım.
"Ben Ashley. Memnun oldum küçük sapık."Bana gülümsedi ve o da uzattığım elimi tuttu.
"Ben de Peter. Peter Parker."
Sonunda resmi olarak tanıştı benim mükemmel çiftimm👯
Yorum atmayı ve beğenmeyi unutmaayın.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pervert Boy
Fanfiction"Dostum, kafede her gün böyle şeyler oluyor mu?" "Hayır, aslında buraya sapıklara almıyoruz."