Karanlık, sisli bir gece,
Bir perşembe şafağıdır yine.
Beni heba eden geçmiş,
Hemen arkamda.
Kafam biraz dumanlı,
Öfkem alevle parlıyor.
Kendi ilahlarıma gömülme vakti.
Vücudum kayalara karışacak,
Sesim yankıya dönüşecek...
Ve tramvay hareket etmeye devam edecek.Esneyerek önümde ki kelebekli deri defterimi kapattım. Saat 4.37 idi. Şuana kadar hiç uyumamış kendimi yazmaya vermiştim.
Depresif havadan bunalıp dışarı çıkma kararı aldım. Defterimi ve kalemlerimi rastgele bir çantaya atıp sessizce evden çıktım.
Cebimden çıkardığım sigara paketinden aldığım sigarayı yakarken ayaklarım beni nereye götürüyorsa oraya gidiyordum.
Kısa süre içinde babamın gömüldüğü mezarlığın önündeydim. Belkide mezarına hiç gelemem içimde bir yeis oluşturmuştu.
Yaprakların üzerine düştüğü mezar taşını okşadım. Oturdum köşesine soluklandım biraz.
İlk başka her şeyi değiştirebileceğime inanmıştım. Ama babamın ölümünü değiştirememiştim. Peki ya Taehyun'un da kaderine değiştiremezsem... Yine biz kavga ederken arabanın altında kalırsa ne yapacaktım? Dayanamazdım ki.
Düşüncelerim gözlerimin yaşarmasına sebep oldu. Fakat sonra gözlerim kocaman açıldı. Beni korkutan şey etraftan gelen nefes sesleri ve yapraklara basma sesiydi. Her izleniyor gibi hissettiğimde kendimce bahaneler oluşturup sakinleşmeye çalışmıştım. Lakin şuan izlendiğime adım gibi emindim. Karanlığın içinde gördüğüm silüet korkudan titrememe neden oldu. Ama beni daha da korkutan elindeki silahtı.
Hızlıca çantamı alarak çığlıklar ile koşmaya başladım. Arkamdan sıkılan iki el silah sesi daha fazla çığlık atmama neden oldu.
Çaba içerisinde mezarlığın çıkışına koşuyordum. Arkamdan gelen silah seslerine dönüp bakmak isterken bir dala takıldım ve tepe taklak düştüm. Acı içinde sızlayan ayak bileğimi umursamadan ayağa kalkıp koşmaya çalışmama rağmen soğuk bir el kolumdan tutup beni yeri fırlattı. Kendimi savunmama zaman vermeden karnıma tekmeler atmaya başladı. Ne kadar çırpınırsam da kurtulamadım. Karşımdakinin yüzünü göremiyordum. Ve bana olan kini sanki o kadar büyüktü ki bir suratıma vuruyor bir karnıma tekmeler atıyordu.
Ne kadar acı içinde olsamda kendimi savunacak gücüm yoktu. Her şeyi kabullenmiş bir biçimde bana tekme atmasına izin verdim. Ben ise onun kollarına ve ellerine çiziklerimi bırakmıştım.
Acıdan bayılacağım sırada bazı korna sesleri işittim. Bana tekmeler savuran kişi her kimse hızla kaçıp uzaklaştı.
"Hey iyi misiniz?" cevap verecek gücü kendimde aradım. Ağzımı açsam dahi veremedim. En son hatırladığım acı içerisinde kucaklanıp bir arabanın arka koltuğunda dayanamayıp bayılmamdı.
⋅•⋅⊰∙∘☽༓☾∘∙⊱⋅•⋅
"Tanrı'nın yolları ne denli anlaşılmazdır! Bu cümleyi ne kadar sık duyarız, değil mi?
Herhangi biriniz bu cümlenin ne anlama geldiğini biliyor mu?"
Kalabalıktan bir ses yüksek bir ses duyuldu.
"Kaderimize hakim olamalıyız!"Papazın bakışları bana döndü.
"Choi Beomgyu." ayağa kalktım.
"Ölümün sırası sende evladım!"
⋅•⋅⊰∙∘☽༓☾∘∙⊱⋅•⋅
Nefes nefese, kanter içinde kalktım. Anlık dikilme çabalarım karnımda keskin bir acıya neden oldu. İnleyerek kendimi yatağa geri attım.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanlı Ay Ve Yeşil Yıldızlar Ütopyası •taegyu
Ficción General─── ・ 。゚☆: *.☽ .* :☆゚. ─── Bana verilen bu lütfu kullanabilir miydim? ─── ・ 。゚☆: *.☽ .* :☆゚. ───