Finaldan sonra yazılan o sarsıcı ve panik yaratan bölümlerden bir tanesi. (m! rahatsız olabilecekler için uyarı)
Minho'suz olduğum zamanlarda acılarımla tekrar tekrar yüzleşiyordum. Her şey tam olarak geçmiyordu ve ben tükendiğimi hissediyordum. Atlattığımı sandığım her an tekrar başa sarıyordum. Minho'nun sesini yükseltmesi, biraz bile olsa soğukça konuşması, adımı çokça dile getirmesi ve saçma sorularıma bıkkınca bakması beni eski Hwang'a geri götürüyordu. Onu suçlayacak bir noktada da değildim çünkü haklıydı. Uğraşılması çok zor biriydim ve Minho'nun bana katlanıyor olmasının tek sebebinin bana olan aşkının kanıtı olarak düşünüyordum. Her şeyi bırakıp tekrar kaçma isteği yeniden her şeyi batırdığımı gösteriyordu. Ben sevilmeyi hak etmiyordum. Ömrüm boyunca tek bir acının pençesinde olup kendimi bitirmeliydim. O bardan çıkmamalıydım belki de, hak ettiğim bu sıcacık ev değildi. Bedenimin hak ettiği tanımadığım insanların sevgi yoksunu tensel hazlarıydı ama konu ruhum olduğunda -ki ne kadar ben Minho'yu hak etmesem bile- Minho'yu istiyordum.
Onsuz yapamayacağımı gerçekten en acı şekilde öğrenmiştim. Ben onsuzken çürüyen bir çiçektim, seviyor sevmiyor oyunu oynanan bir papatyaydım belki de. Ben onsuz Hyunjin bile olamazdım. Eskiye çok eskiye gitsem onun bana aşık olmamasını dilerdim. Hayattaki en büyük yükünün ben olduğunu düşünüyordum. Her şeyi batıran bendim, her şeyin sorumlusu bendim, ben olmadan çok mutlu olabilirdi fakat ben bencil biriydim. Onu kedilerimizle bile paylaşmakta güçlük çekerken nasıl ondan gidebilirdim? Zaten birazdan Minho geldiğinde tüm bu hisler kaybolacaktı çünkü o yanımda olacaktı. Ne kadar yorgun olduğumu anlayıp saçlarımı okşardı, sorunun ne olduğunu sorardı ve ben kendimi yine bir mutsuzluğa sebep olduğum için paramparça hissederdim.
Doğumumdan itibaren hatalıydım belki de. Cinsel yönelimim, arzularım, ihtiyaçlarım ve bir türlü insan olduğumu hissedemeyen tarafım büyüdükçe değil doğumumdan beri hatalıydı. Hatta daha geriye gidersem bir bedene kavuşmayan ruhum bile hatalıydı. Ben bomboş bir teneke gibiydim, etrafımdaki insanlara sesiyle rahatsızlık vermekten başka bir sike yaradığımı sanmıyordum. Felix ve Changbin gençlik yıllarını resmen bana harcamıştı ve bu berbat hissettiriyordu. O gün evi terk etmeseydim kim bilir ne olacaktı onlara. Benim yüzümden yaşanan o tartışmalar zihnimden silinmiyordu, her buluşmamızda sıkı sıkı sarılıp ağlamak ve özür dilemek istiyordum. Gerçi ben, sadece ağlamak ve özür dilemek istiyordum.
Dünyadaki tüm hataların bile sorumlusunun ben olduğunu hissettiğim zamanlarda balkona çıkardım. Kaç kere 'bıraktım' dediğim o sigaraya sığınırdım. Minho düşüncelerimi duysa çok kötü olurdu. Ne yapacağını bilemez bir hale girerdi ve ben sorun olmadığını geçeceğini söylerdim fakat geçmiyordu. İçimde birikenleri anlatacak kadar güçlü hissetmiyordum. Kaybolmuş hissederken daha fazla kaçmak istiyorum, sonuna kadar koşmak ve yorgunluktan yere düşmek. Yanımda bana değer veren birilerinin olmasını istemediğim anlardaydım ve o eski benliğim arasındaki ince çizgideydim. Eğer kalkar, valizimi toplar ve o bara kaçarsam ince çizginin hak ettiğimi düşündüğüm kısma geçerdim ama eğer sakince Minho'nun gelmesini bekler ve geldiğinde ona sarılırsam ince çizginin hak etmediğimi düşündüğüm kısma düşerdim. Bar aklıma geldikçe kendimden bir kere daha iğrenmiştim. Saçma sapan tek gecelik ilişkiler ve bedenimde gezen eller kendimden nefret etme sebeplerimden biriydi. Sigarayı aceleyle söndürürken kelimenin tam anlamıyla sandalyeden fırlamıştım. Benim bir şansım olmadığını elim ağzımda lavaboya koşarken eve giren sevgilimin bu görüntüyle karşılaşması, endişe ve panikle dudaklarının arasından çıkan ismimle fark etmiştim.
Klozetin hemen yanına oturmuş içimde ne varsa çıkartıyordum. Kusarken ağlamam her şeyi daha berbat hale getiriyordu çünkü bir panik atağın tam ortasındaydım. Minho hızlıca yanıma çömelip saçlarımı tutmuştu, gitmesi ve beni bu halde görmemesi gerekiyordu. Sonunda bitmişti, sifona titreyen elimle ulaşmaya çalışırken biricik sevgilim bunu bile benim için yapmıştı. Sırtımı duvara yasladığım anda eline peçete aldı ve dudaklarımı temizledi. Bunu yapması ağlamamın şiddetlenmesine ve titremeye başlamama sebep olmuştu. Ellerimi yüzüme kapatmış deli gibi ağlıyordum. Minho ellerimi tuttuğu anda onun da titrediğini fark ettim ve aynı zamanda benim biraz olsun sakinleştiğimi. Ne olduğunu soruyordu ağlayarak başımı iki yana sallıyor, özür diliyordum. Ne olduğunu asla anlamıyordu ve panikten ne yapacağını şaşırmıştı. Kelimenin tam anlamıyla kendisinden bile sakındığı sevgilisi gözünde ufacık olmuştu ve ağlıyordu. Bunu izlemeye daha fazla dayanamamıştı, tek hamleyle beni kolumdan tutup kendine çekti. Bacakları arasındaki yerimi alırken zihnim onun kokusuyla adeta uyarılmıştı. Barda değildim, onunlaydım. Başkası değil, o vardı. Kollarım boynuna dolanırken daha fazla yapışmıştım ona. Belimdeki elleri sıkılaşmış, yüzünü boynuma gömmüştü,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Obsesif Hisler - Hyunho
Fanfiction"Yarım kalmış birçok söz kaldıysa bile tekrar karşılaşmamıza saklayalım Lee Minho." !!tw: sh!!