Soojin ve Shuhua meselesi (geçmişten)

70 5 0
                                    

Küçüklüğümde yaşamak istemiştim. Gezmediğim yerler kalmasın, sevmediğim insan kalmasın istemiştim. Bir arayışın içinde şehir şehir dolaşmak, kendimi ait hissedebileceğim bir yer bulmak ve orada yaşamaktı hayalim. Her saniyem bunları düşünmekle geçerken büyüdükçe dünyanın ne kadar boktan bir yer olduğunu gördüm. Nefes almak bir zulme dönüşmüşken ait olabileceğim bir şehir olduğunu düşünmüyordum.

Bir gün kendime sunduğum yeni yaralar için eczaneye girmiştim. Bir kremi düşünmeden almış çıkarken kapıda onunla çarpışmıştık. Yüzüne bile bakmadan kremi alıp giderken ait olduğum yeri bulduğumu bilmiyordum. Aşkın tesadüfleri sevdiği gibi biz de tesadüfleri sevmiştik. Bir kafede, bir kütüphanede, yolda turuncu bir kediyi severken, çiçekçiden çiçek alırken, bir çok yerde karşılaşmıştık.

Küçüklüğümde bir şehre ait olduğunu düşünen benliğim aslında bir insana ait olduğunu çok geçmeden kavramıştı. Kar yağarken, kışın soğukluğu ve kar yağmasının verdiği sıcaklıkta sokak lambasının altındaydık. Köşe bir yerde olmanın fırsatını çok iyi kullanmıştı, öpmüştü beni. Ölen her bir yerimin tekrar yaşadığını hissetmiştim. Yaralarım, yara izlerim çiçeklerle dolarken yaşamaya değer bir şeyi tekrar bulmuştum.

Herkesin özünde bir şey olmalıydı. Para, güç, sadakat belki de en basitinde nefes almak vardı birinin özünde ve bu öz için çabalayıp, yaşarlardı. Benim özümde olan sevgiydi. O kadar çok istemiştim ki sevgiyi gözlerimi kör etmiştim. Bedenim büyük olmasına rağmen küçücük geliyordu, sevilmek istiyordum. Dokunulmaya kıyılamayacak, tek bir göz yaşı için dünyaları yıkacak bir sevgiydi. Yani işin aslı, hiç gerçek olamayacak bir sevgi. Belki de bu sebeple kafamdaki Minho ile gerçek Minho arasında devasa bir fark oluşmuştu.

Bu kadar yavaş gerçekleşen aşkı aniden bırakıp gidemezdi. Kabullenmemiştim, her yeri yıkarsam onun geleceğini ummuştum. Umudumu kaybetmek bir yana günler geçtikçe geleceğine dair inancım artmıştı. Dayanamazdı bana, gelirdi üzmemek için. Uyuyamadığımı bilirdi, yemek yemediğimi bilirdi. Hayır, hiçbirini yapmazdı. Minho hiçbirini bilmiyordu, gelmiyordu, görmüyordu. Umudum tükendiğinde açan çiçekler teker teker solmaya başlamıştı ve en sonunda ben solmuştum. Belki ben bu kadar sevgiyi hak etmemiştim ve hayat bunu benden almıştı. İşin aslı ben sadece sevilmek istemiştim. O kadar çok sevilmek istemiştim ki dalın kırık olduğunu bile görmezden gelip ona sıkı sıkıya tutunmuştum. Çiçeklerimi o dala güvenerek açmıştım. Dalın kırıklığına ben bile iyi gelememiştim ve paramparça olmuştu her şey.

Güzel sözler duymak istemiştim. Gözlerim mutlulukla dolmuşken hafifçe gülümseyip o sözleri beynimde yankılatmak istemiştim. Hiçbir zaman ulşamadığım bu sözleri ben demeye başlamıştım. Neyi hayal ettiysem söylemiştim, öyle umutluydum ki öyle inanıyordum ki bir gün aynı sözleri kendim için duyacağıma... Acınası ve komik halimi yıkmak kolaydı çünkü ben o sözleri hiç duymadım. Gözlerim mutlulukla dolmadı, gülümsemedim.

"İşin aslı Hyunjin, bir çiçeği ait olduğu yerden ayırırsan çok geçmeden o çiçek solar. Her çiçeğin bir evi vardır." yeni geldiğim bu şehirde hemen bir çiçekçi bulmuştum. Soojin, koreli olduğu için ingilizce konuşmamıza gerek kalmıyordu. "O zaman niye çiçekçiler var? Bir çiçeğin solması için satılması saçma." dükkanın içinde kırkırtısı yayıldı. "Biz insanlar, doyumsuz varlıklarız. Bu güzellikleri bile doğasından ayırıp kendimize saklamak istiyoruz ve benim gibiler bunu paraya döküyor."

Hazırladığı çiçek buketini konuşmamızdan hiçbir şey anlamayan müşterisine uzatırken hafifçe gülümsedi. "Sence insanlarda böyle mi?" kasaya parayı yerleştirirken adam çıkmıştı, başbaşa kalmıştık. "İnsanlarda ait oldukları yerden alındıklarında, solarlar mı?" kasa tarafından ayrılıp karşıma oturdu. Soojin düşünceli bir hale girerken masadaki fincanlara kendi hazırladığı özel bitki çayından dolduruyordu. Sessizlik içinde çayından bir yudum aldı ve fincanı tekrar masaya koydu. Dışarıda yağmur yağıyordu, insanlar çoktan kapalı alanlara geçmişti. "İkimizde solmuşuz Hyunjin." bakışlarımız yağmurdaydı. Dudaklarımın arasındaki fincandan şaşkınlıkla bir yudum bile alamayıp tekrar masaya koydum.

Obsesif Hisler - HyunhoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin