1

38 2 1
                                    

"Hayat radyoda tesadüfen denk geldiğiniz şarkıya benzer. Tekrar dinlemek istersiniz ama bunun için radyoyu başa saramazsınız."

 Hızla aldığım nefes alış verişlerim emniyetin gürültülü sesinden anlaşılmıyordu. Kalbim yıllar sonra ilk kez böyle çarpıyordu. Hikayemin başladığı bu şehre, İstanbul'a, geri dönmüştüm. Kaderim başkaları tarafından yeniden şekillenmiş olsa da kendi ellerime yazmaya çalıştığım hikayemi kimse durduramaz. Geçmişimin karanlık sularında hala boğulsam da bir şekilde oradan da çıkmayı başarabiliyordum.  Taşıdığım üniformamın ağırlığıyla yeni masama gelmiştim. Bu işi dört senedir yapsam da İstanbul'un ayrı bir ağırlığı var.  Ve bu sefer bu ağırlığı tek de yaşamayacaktım. Oğlum, Poyraz, daha altı yaşında ama çok zeki bir çocuk. Bu sene anaokuluna gidiyor. Umarım okuluna en kısa sürede alışır.

-Merhaba?

-Merhaba?

-Yenisiniz galiba burada. Sizi görmemiştim.

-Burada evet ama işte değil.

-Ben Tarık Ayhan. Bundan sonra aynı ekipteyiz. 

-Irmak Ada Acar. Güzel iş çıkaracağımıza inanıyorum. 

Açıkçası Tarık denen bu herifi gözüm hiç tutmamıştı ama yine de onunla aynı havayı soluduğum sürece ona katlanmalıyım.   İlk günler klasik hırsızlık baskınlarıyla geçiyordu. Artık alışkın olduğumuz şeylerdi bunlar. Kumar oynamak için gizli mahzen satın almayan mı diyeyim, ünlü bir lokantanın mutfağından gizli gidilen yerler mi desem bilemem artık. Bu işte çok tecrübem vardı. Tarık bile benim bu kadar bilmeme şaşırıyordu. Çünkü bir polis memurundan çok şey biliyordum. Geçmiş bazen işe de yarıyordu. Ama bir yere kadar...

 Burada günler, saatler çok hızlı geçiyordu. İstanbul'un havası, suyu, taşı, toprağı hiç bir yere benzemiyor. En son yirmi yaşımda, hayatımın en güzel dönemlerinden biri olması gereken zamanda tattım bu güzellikleri. Altı senedir Ankara'da denize hasret yaşıyordum. Bu yüzden gelir gelmez yaptığım ilk şey oğlumla sahil yürüyüşü oldu. Onun hiç bir şeyden mahrum büyümesini istemiyorum. Benim yaşayamadığım her şeyi o yaşasın istiyorum.

-Anne burası çok güzelmiş. Artık hep buradayız değil mi?

-Evet anneciğim buradayız.

-Yaşasın!

Poyraz'ımı öpüp kokusunu içime çektim. O bana bu hayatın verdiği en güzel hediye.  Bir bakıcı bulana kadar anaokulu çıkışlarında merkeze getiriyorum, sözümden hiç çıkmadan oturuyor. Zaten anaokulu merkezin hemen arkasında kalıyor.  Merkezdekiler de ona alışmaya başlamışlardı. Bu durum bir tek Tarık'a batmıştı. Bana bir gün gelip babasına soracak kadar...

-Oğlunu babası niye almıyor da burada sürünüyor?

-Babasını erken yaşta kaybettik. Oğluma hem annelik hem babalık yapıyorum. Hem bu durum seni niye bu kadar ilgilendirdi?

-Merak. Çocuk burada sürünmesin diye.

Cevap vermedim. Tabi ki ona babasına yaptıklarımı anlatacak değildim.

Bedenen  yorgun hissettiğim bir Çarşamba günü gündüz  Beykoz taraflarında  kumar oynatıldığına dair ihbar aldık. Apar topar baskın için yola koyulduk. Her zamanki gibi olay yerine giderken bir andan hazırlığımızı yapıyorduk. Tarık bize direktif veriyordu:

-Mehmet, Ali, Ayşe, Ercan siz arka kısma geçin.  Erhan, siz de caddeyi kapatın. Ben ve Irmak önden siz ikiniz de arkamızdan geleceksiniz. Anlaşıldı mı ekip?

-Anlaşıldı!

-O halde herkes ona göre hazırlık yapsın.

Herkes hazırlığını tamamlamışken biz de deponun önüne gelmiştik. Herkes Tarık'ın belirlediği noktalara geçmişti. Biz ikimiz önden depoya girmeye başladık. Sessiz adımlarla ilerliyorduk. Deponun içi kırılmış camlarla doluydu ve her taraftan güneş vuruyordu. İlk geldiğimiz alan boştu. Arkada duran eski merdivenler yerin altına iniyordu. Tarık önden emin adımlarla ilerliyordu. En iyisi olduğuna herkesi inandırmak gibi bir çabası vardı. Depoda çok tanıdık bir parfüm kokusu vardı ama çözemiyordum nereden geldiğini. Ekiple beraber Tarık'ın  arkasından ilerliyorduk.

TEKRAR EDEN ŞARKIWhere stories live. Discover now