Okulum başlamıştı. Aynı anda hem okula gidiyor hem de bir işe girip para kazanmaya çalışıyordum. Garsonluk, bulaşıkçılık ne buluyorsam yapıyordum. Çoğu zaman Mithat beyin varlığını dahi unutuyordum. Ama hala odamın karşısında olan şeylere anlam veremiyordum. Bir gün aşağı inerken o odanın önünden geçtim. Normalde otel odalarına kartla girilirken bunda ekstra olarak şifre girmek için tuşlar da vardı. Kapı oldukça iyi korunuyordu belli ki. Ben odanın önünden geçip asansöre geldiğimde Rüzgar da asansörden indi.
-Geçen kabalık ettim özür dilerim.
-Bende üzerine suyu dökmek istemezdim kusura bakma.
-Sen nerede okuyorsun?
-********** Polis okulunda okuyorum.
Polislik okuduğumu görünce gözleri fal taşı gibi açılmıştı.
-Demek polislik okuyorsun ha?
-Evet.
-İyi, neyse benim işim var. diyerek yanımdan ayrıldı. Gözlerine bir korkunun ifadesi yayılmıştı.
O gün okuldan daha geç gelmiştim. Mithat bey gelir gelmez beni odasına çağırdı:
-Kızım böyle otel odalarında olmaz sana bir ev tutalım sen orada otur ne dersin?
-Ben otelde gayet mutluyum hem okuluma da yakın.
-Evi baştan sona dizeriz aylık alışverişin her şeyin yapılır. Okula da yakın bir yerlerde tutarız.
-Peki ama bana bir kaç gün süre verir misiniz? Bir takım işlerim var bu hafta onları halledip otelden çıkmak istiyorum.
-Tabi ki ne zaman istersen. Ben ev olayını iyiliğin için diyorum.
-Biliyorum...
Amacım kaldığım gün süresince o odada neler olup bittiğini öğrenmek. O odada her ne yapılıyorsa benim bilmemen gereken bir şey. Bu yüzden de beni buradan uzaklaştırıyorlardı. Bunların hiçbiri benim oradaki gizemli olayı öğrenmeme engel olamamıştı.
Bu akşam her ne oluyorsa öğrenmeye mecburdum. Adamlar gece 12 de odaya giriş yapıp her biri farklı saatlerde geri çıkıyorlardı. Ben bir kolonun ardına saklanıp beklemeye başladım. İlkte odaya beş tane adam girmişti. Daha sonra üç tane daha geldi. Odadan ilk bir adam çıktı. İkinci üçüncü derken beşinci çıkan adam çıkarken cebinden tam o anda odanın giriş kartı ve bir kağıt düşmüştü. Hızlı adımlarla kartın ve kağıdın yanına gidip elime aldım ve uzaklaştım. Geriye sadece şifreyi öğrenmek kalmıştı. Burada kalmam sakıncalıydı. Kağıtta da ne yazdığını merak ediyordum. Odama normal bir şekilde yürüyormuşçasına geri döndüm. Resmen kalbim yerinden çıkacaktı. Hemen düşen kağıdı açtım ve içindekini okumaya başladım. " EĞER FİŞ İSTİYORSAN ÖNCE ÖDEME YAPMALISIN. ÖDEME SADECE NAKİT KAĞIT PARAYLA YAPILIYOR. " yazıyordu. Bu neydi şimdi? Bunun yazanla alakalı bir şey olmadığını biliyordum. Saatlerce düşünüm durdum. Bazen gerçekten akıllı olabiliyordum. "eğer fiş" diye bahsettiği şey muhtemelen şifreydi. Ama şifrenin parayla alakası neydi bilmiyorum. Yarın gündüz ne pahasına olursa olsun bu işi öğrenecektim. Bütün gece boyunca bunu düşündüm ve her şeyi planladım. Kamera odasına yakın bir yerdeki yangın alarmını çalıştıracaktım ve odaya girip fişleri çekecektim. Sonra da kartı yerine koyup şifreyi deneyecektim. Deneyecektim de şifre neydi? Bütün gece elimde kağıt parçasıyla bunu düşündüm. Heyecan ve korku beni uyutmamıştı. Sabahı zor etmiştim. O gün okula gitmeyip planımı uygulayacaktım. Sabah emin adımlarla odamdan çıktım. Önce usulca kahvaltımı yaptım. Saatin iyice ilerlemesini ve insanların dışarı çıkmasını bekliyordum. Ne olursa olsun yapacağım şey büyük çaplı bir korkuya neden olacaktı. Belki de ceza alacaktım kim bilir. Düşünmek mideme kramp girmesine neden oluyordu. Sakinleşmeye ihtiyacım vardı. Kendime bir kahve aldım ve odama çıkıp şifreyi düşünmeye çalıştım. Para ve şifrenin nasıl bir alakası olabilirdi ki? Gördüğüm kadarıyla para ile giriş yapılmıyor. Ama bu şifrenin paralarla ilgili olmayacağı anlamına gelmiyordu. Kağıdı tekrar okumaya başladım. "Eğer fiş istiyorsan önce ödeme yapmalısın. Ödeme sadece nakit kağıt parayla yapılır." NAKİT KAĞIT PARA! Kağıt para banknotları şifre olabilir miydi? O zaman iki seçenek oluyordu. Şifre ya bu kağıt paraların banknotlarıydı ya da bunların toplamı."2001005020105 " veya "385" olacaktı. Böyle gizli bir yere basit kısa bir şifre olmayacağından uzun olanı şifreydi. Bu kağıt muhtemelen bu odaya girmek isteyenlere veriliyor ve sadece gerçekten aklını kullananları içeri alıyorlardı. Bu sistem oldukça zekice düşünülmüştü. Şifreyi de çözdüğüme göre geriye sadece uygulamak kalıyordu. İçimdeki bir ses bunun sonuncunun iyi olmayacağını söylese de bir ses beni buna daha da çok itekliyordu. Kalbim çok hızlı atıyordu. Bu yaptığımın sonucu her ne olursa olsun katlanacaktım. Babam gibi birinden kaçıp buralara gelmişken hayallerimi suya düşürmek uğruna neden bu odaya girmeye çalışıyordum ki? Beni buna zorlayan şey neydi? Annem bana güvenerek beni buraya göndermişti ve şimdi onun da güvenini suistimal etmiş olacaktım. Bu düşüncelerle boğuşurken odadan dışarı çıkmaya karar verdim. Tam o sırada o kapının önünde Mithat beyin durduğunu ve oraya uzun uzun baktığını gördüm. İşte bu durum beni bunu yapmaya zorluyordu. Mithat bey oradan gittikten sonra odadan kartı alıp çıktım. Hala yüreğim yapacağım şey yüzünden korkuyla doluydu. Hayallerime rağmen göze alıyordum bu şeyi. Bir merak benim hayatımı bitecekti belki de. Ama benden gizlenmeye çalışılan şey her neyse de öğrenecektim. Çünkü ben geleceğin polis adayıydım. Burada da yapılan bir usulsüzlük varsa ortaya çıkaracak geleceğimi kurtaracaktım. Bu düşünceler o gün ne mantıklı gelmişti bana oysaki. Meğer bunu asla yapamayacağımı bilmiyormuşum. Çok önemli bir şeye yenileceğimi unutarak. Arkasından iş çevirdiğim adamı baba yerine koyacağımı bilmeden neleri göze almışım. Belki de göze almasaydım bunların hiçbirine sahip olamayacaktım. Planıma devam etmeye karar vermiştim. En büyük önceliğim kameraların olmadığı bir noktadaki yangın alarmını çalıştırmaktı. Bu yüzden oteli bir polis edasıyla turladım. Kamera odasının yakınındaki bir koridorda kamera yoktu. İşte mükemmel uyum diye buna derdim. Bir süre orada durdum ve kimsenin olmadığına inandığım anda yangın alarmına bütün kuvvetimle bastım. Basarken aldığım zevk muhteşemdi. İlk kez bir şeye bu kadar cesaret edebilmiştim. Ama bu beni içten içe mahvediyordu. Bütün otel yangın alarmının sesiyle inlerken benim gözlerim yaptığım şeyin vicdan azabıyla dolmaya başlamıştı. Ama yine de devam etmeye kararlıydım. Herkes odadan çıkarken ben kameraların fişini çekmek için o odaya girmem gerekiyordu. Oradaki görevliler de içeriden çıkınca ben odaya girdim. Her yerde kablolar doluydu. Gördüğüm bütün fişleri alelacele çekip hemen odamın olduğu kata doğru koşmaya başladım. Nedenini bilmediğim bir şekilde gözümden yaşlar akıyordu. Odanın önüne geldiğimde katta kimseciklerden eser kalmamıştı. Hala yangın alarmı bangır bangır çalıyordu. Cebimden o çok merak ettiğim gizemli odanın kartını çıkardım. Kartı okuttum ve ekrana "şifreyi giriniz" diye bir yazı çıkmıştı. Hemen hızlı hızlı şifreyi girmiştim ve artık kapı açılmıştı. Kapıyı tüm gücümle iterken hala istemsizce ağlıyordum. İçeriye adımımı atıp kapıyı kapattım. Önümde kocaman kırmızı bir perde duruyordu. Ellerim zangır zangır titremeye başlamıştı. Perde ortada iki ayrı koldan birleşmişti. Elimle iki ayrı perdeyi tuttum. Perdeleri birbirlerinden yavaşça ayırmaya başladım. Ve işte o an gördüklerimle dizlerimin üstüne düşmüştüm. Ellerim ağzımın şaşkınlığını gizlemek istiyordu ama buna gözümdeki yaşlar engel oluyordu. Karşımda gözlerim çifter görmesine rağmen doğru saydığım 10 tane kumar masası duruyordu! Tek tek masalara doğru hareket etmeye başlamıştım. Ben masalara olanca şaşkınlığımla bakarken içerideki kapı birden aralanmıştı. Kafamı o yöne çevirdiğimde Mithat Yılmaz bana doğru uzun ve anlamlı şekilde bakıyordu. Bense karşısında gözyaşlarımı tutamıyordum.
YOU ARE READING
TEKRAR EDEN ŞARKI
Teen Fiction"Hayat radyoda tesadüfen denk geldiğiniz şarkıya benzer. Tekrar dinlemek istersiniz ama bunun için radyoyu başa saramazsınız."