Saat öğleye doğru geliyordu bir anda kapının açılmasıyla ne olduğunu anlamadan yatağından doğrulan Zeyn, gözlerini ovuşturduktan sonra resmin netleşmesiyle karşısındakinin babası olduğunu farketti.
"Yine ne oldu baba?" dedi. Çünkü babası için yaptığı her şey bir vukaatmış gibi algılanıyordu "Sabah sabah yine nereyi batırdım?!" dedi bezgin bir tonla.
Macit bey pişkinliği karşısında suratında kızgınlık ve şaşkınlık karışık bir ifadeyle "Sabah mı? Öğle yemeği pişti herif! Sen hala bir taraflarını kaldıramıyorsun" diye gürleyip "Artık bu kalbim senin bu yaptıklarını kaldırmıyor"dedi. Tansiyonun düştüğünü hisseden Macit bey hemen yatağın sağ tarafındaki koltuğa oturmayı tercih etti.
Ciddiy birşeylerin olduğunu anlayan Zeyn yataktan çıkarak tişörtünü giydi ve babasının yanına oturdu "Ne oluyor baba?" dirseklerini dizlerinin üzerine koyup avuçlarını kavuşturdu ve başını aşağı astı. Sürekli babasıyla çatışma halindeki bir hayat artık ona çok yorucu geliyordu.
"O kızla yüzük takmışsın! Evlenmeye karar vermişsin ama bizim haberimiz bile yok!" dedi kırgın ve kızgın bir ses tonuyla "Sen benim tek evladımsın ama benim seninle ilgili hiç birşeyden haberim yok" aslında devamıda vardı cümlesinin, daha fazla şey söylemek istiyordu ama gözleri doluyordu ve o bunu saklamak istedi çünkü oğluna duygu sömürüsü yapmak değildi amacı.
"Söylesem rıza gösterecek miydin?" soru sormuyordu aslında. Rıza göstermeyeceğinden emindi. Seviyor muydu nışanlısı? Bilmiyordu ama hayatında onu ötekileştirmeyen birine ihtiyacı vardı. Belkide annesinin yerini dolduracak birine. Bu kişi de Gümüş'tü. Gümüş onu hertürlü beğeniyor hiçbir şekilde tenkit etmiyor hep sevgi ve şefkatle besliyordu. Kafa yapıları uyuyordu bir kere. Sırf aile yapılarına uygun değil diye onu kaçıramazdı.
"Tabiki de hayır" dedi ayaklanarak.
"O zaman doğru olanı yapmışım" Zeyn de ayaklanmıştı ama babasına nazaran sakindi.
"Beni ezip geçmek mi doğru olan" yüzünün git gide rengi atmıştı Macit beyin.
"Gümüş'ün nesini beğenmiyorsun? Nasıl hanımefendi kibar bir kız. Ne olması gerekiyor daha?" gerçekten anlayamıyordu Zeyn. Kılık kıyafet bu kadar mı önemliydi?
"Annene benziyor çünkü" dedi bir anlık sinirle bağırarak. Eski karısı Laçin'i hatırlatıyordu ona. Macit beyde ailesine karşı gelerek evlenmişti çünkü çok aşıktı ama aşkın gerçek yüzünü karısı başka bir adamla kaçarken trafık kazası geçirerek hayatını kaybedince görmüştü. İhanet mi daha ağırdı yoksa delice sevdiğin birini kaybetmek mi? O ikisinide aynı anda yaşamış ölünceye kadar bu acının her bir zerresini beynine kazımıştı. Macit bey daha çok İslamiy değerlere göre yaşayan bir aile yapısına sahipti ama Laçin onların tam aksi! Oğlunuda eski eşine çok benzetiyor Zeyn'i de Laçin gibi kaybetmekten korkuyordu. Hele hayatına Gümüş girdikten sonra bu korkusu epey artmıştı. Oysa Macit bey sonradan ikinci baharını yaşamış Allah onun karşısına Gül hanımı çıkarmıştı. Nede güzel sevmişti birbirlerini. Nede iyi gelmişlerdi. Aynısını oğlu içinde istiyordu. Ona iyi gelecek onu gerçek sevgiyle sevebilecek birini istiyordu.
Öğlunun omuzlarının çöktüğünü farketti. Gözleri buğulanmıştı sanki. Zeyn hemen bakışlarını kaçırdı. Gül hanım ona o kadar iyi bir anne olmuştu ki ama yinede öz annesinin kundaktaki oğlunu bırakarak başka bir adama kaçması ve trajik bir şekilde ölmüş olması onun içinde kocaman bir yara açmıştı. Anne kelimesi zehirliydi onun için. Hem kocaman bir nefret hemde kocaman acı bir boşluk. Kelimelerini yitirmişti sanki Zeyn bir an için afalladı. Macit bey bin defa pişman olmuştu ama bir kere ağzından çıkıvermişti söz. Telafısını bilemiyordu "Ben seni de kaybetmeye dayanamam" dedi Macit bey en son ve arkasını dönerek ıdadan çıktı. Zeyn sağ gözünden akan tek bir yaşı hiç orda olmamış gibi silip attı ve hemen dolapa yöneldi ve eşorfmanlarını giyerek dışarı çıktı. Sahile doğru koştu. İçindeki acıyı hissetmemek için o kadar çok koştu ki artık nefes alamayacak hale gelmişti. Dayanamayacağını anlayınca kendini hemen çimenlerin üzerine attı.
"Beyfendi yalnız orda benim telefonum vardı" diye seslendi narın bir sesle bir hanımefendi ama Zeyn kıpırdayamayacak kadar bitmişti. Öyle kötü bir durumdaydı ki gözlerini bile aralamak istemedi "İyi misiniz?" dedi kız cevap gelmeyince ilk önce nezaketen sormak istedi.
"Değilim" kısık bir sesle cevap verdi. Ama bu cevap onun fiziksel olan yorgunluğunu yansıtmıyordu. Ruhundaki yorgunluklardı onu bitiren.
"Anlayamadım" dedi genç kız. Aslında amacı karşısındakini zorlamak değildi. Sadece telefonunu alabilmeyi istiyordu hepsi bu.
"Ne istiyorsun ne?" diye bağırarak ayaklandı Zeyn. Kız kocaman şaşkın gözlerle hiç haketmediği tepkiyi izliyordu "Ne kıymetli telefonun varmış ya bir durmadın ağabey! Belki ölüyorum" aslında çıkaramadığı öfkesini hiç tanımadığı birine yansıtıyordu. Bilinç altı ona 'Yahu birdaha nerde göreceksin sanki kus içindeki öfkeyi' diyordu adeta. "Sen böyle olur olmaz yere atarsan basanda olur üzerine yatanda. Birde gelmiş dır dır dır susmuyorsun aga"
Derin bir nefes aldı Zeyneb. Karşısındaki kişi gibi nefretle alçamak istemiyordu "Terbiyeden yoksun olduğunuz çok açık lakin o terbiyesizliğinizi bana sıçratamazsınız!" dedi çok sakin bir sesle ve asla yüzüne dahi bakmadan telefonu yerden kaldırdı ve oradan uzaklaştı. Hayır! Kesinlike istediği bu değildi Zeyn'in. Karşılık bile vermemiş dahi sinirlenmemişti bile. Öyle nazikçe küfür etmiş gibi bir etkiyke yüzüne dahi bakma tenezüllü göstermeden oradan öylece uzaklaşmıştı. Arkasından gitmek ve onu durdurup kavgaya devam etmek istedi. Bir kaç adım attı sonra bir an durdu. Tek eliyle pişman olmuşçasına yüzünü sıvazlayarak diğer elinide beline koydu ve yarım daire etrafında döndü. Kabalık etmişti. Hemde hiç haketmeyen nazik birine.
ВЫ ЧИТАЕТЕ
Обман
RomanceKarısı kapıyı kapatıp banyodan çıktığında o ıslak ama dalgalı saçlarının bir kaç tutamı alnından yanaklarına uzanıyordu. Birşeyler hisetti o an adam. Kalbinin ortasında kor gibi birşey. İlk defa karısının bu haline tanık oluyordu. Oysa kaç zaman geç...