Plan

51 31 182
                                    

   Hayat çok kötü espriler yapıyordu. Küçücükken kaçırıyordu. Sonra bir güzel işkence ediyordu. Şimdi de onun yüzünden kıpırdayamadığım halde bir kaçma planının içinde bulmuştum kendimi. Buradan kurtulmayı her şeyden ve herkesten çok istiyor olabilirdim ama nasıl olacaktı ki? Yıllardır geziyordum tesisi, gerçekten bu tesisten yakalanmadan kaçacak tek bir yol yoktu. En iyi ihtimal lazerler eritirdi sizi. En kötüsünüyse zaten yaşıyordum.
   Mete'yle hala kaçacak yol arıyorduk. Aslında şu Dolunay'la düşünsem daha mantıklıydı. Gerçi düşünmem de yetmezdi, nasıl anlatacaktım ki onlara. Birisine istediğiniz şeyi anlatmakla planınızı anlatmak çok farklı şeylerdi. Su istiyorsanız halsiz bakmanız işe yarayabilirdi. Ya da acıktıysanız yorgun ve büyük gözlerle bakabilirdiniz. Belki işe yarardı bunlar. Kesin değildi ama denemeye değerdi. Ama detaylı bir planı anlatmak için bir dile ihtiyaç vardı.
   Arkamızdan ayak sesleri bizi düşüncelerden çekip aldı. Gelen kimdi bilmiyorum ama çok güzel kokuyordu. Sanki biri değil de ayaklı köfte vardı arkamda. Birden Mete'nin kucağına bir paket atıldı. Sonra Hayri'nin sesi duyuldu. "Gel de serum takalım prensesim, sen de acıkmışsındır." Anca serum zaten. Sahi, en son ne zaman yemek yemiştim ben? Kaç yıl olmuştu? Kolum hiç acımamıştı. Onca şeyden sonra iğneler mi acıtsaydı? Benden de iyi edebiyatçı olurmuş.

   İşi biten Hayri de yanımıza oturmuştu. Bense onunla hiç ilgilenmiyordum. O da suçluydu. Pişman olması değiştirmezdi benim halimi. Ben yemek istiyordum. Her normal insan gibi ağzımdan üç beş lokma geçsin istiyordum. Ben de köfte istiyordum. Baklava da... Ve dondurma... Kıymetlimis... Sensiz geçen zaman çok kötüydü be sütlüm.
"Sen de istiyorsun değil mi prensesim?" Cevabı yeterince açıktı.
   Sesli bir nefes verdi. "Uğraşacağım bebeğim. Söz, hareket edebilmen için, konuşabilmen için, yine koşabilmen için uğraşacağım." Bense hala bakmıyordum ona. Yap da görelim diyordum. Umarım anlıyordur.
   "Öğle güneşinde yakma prensesimi." dedi ve tavırlarıma daha fazla dayanamayıp gitti. Mete'yse ne zaman beni içeri taşıması gerektiğini düşünüyordu. Ona şimdi der gibi baktım. Şu Dolunay'ı bir göreyim ben.
   Sağlar ve sollarla dolu uzun ve karışık bir yoldu ama sonunda bizim bloktaki oturma odasına gelmiştik. Sanırsam odamın bir üst katındakiydi bu. Açık yeşil koltuklar atlama isteği uyandırırken insanı vazgeçiren yerdeki pofuduk halıydı. Arkadaki raflarda bir sürü kitap vardı.
Kucağında bulunduğum hayırsız beni bile isteye fırlattı koltuğa. Ama öyle yumuşaktı ki bala atılan taş gibi batıyordum sadece. O bir saniye çok yumuşaktı. Zamanın dokusu hissedilir mi demeyin, ben hissediyorum işte.
   Şu Dolunay nasıl gelecekti bilmiyordum. Sormak için etrafa bir şey arar gibi bakıyordum. "Ah, bırak o gereksizi. Biz böyle güzeliz." diyen Mete'ye kapak arkadan geldi. "Gereksiz sensin hayatım." Bir dakika, o hayatım mı demişti? Bunların arasında neler oluyor benden habersiz?
"Bana hayatım mayatım deme. Senin yüzünden güzelim kızı kaçıracağım. Çabuk itiraf et komplo kurdun bana." Mete'nin bu lafıyla ikimiz demek isterdim ama sadece Dolunay bir kahkaha patlattı. Bense dudağımın tek kenarını bile kıvıramamıştım.  Benim kaderim buydu işte, daha fazlası haramdı bana. Yüzüm düşmüş olmalı ki onlar da suspus olmuş bana bakıyorlardı. Hemen gülmeye çalıştım. Umarım işe yarar.

   Dolunay kendinden emin adımlarıyla yanıma gelip elini omzuma koydu ve "Merak etme, buradan hep birlikte kaçacağız." dedi. Bunu gören Mete'nin gelip bana sarılıp "Bak böyle sarılacaksın seni soğuk nevale." demesiyle Hayri'nin odaya dalması bir oldu. "Hop lan kim kime sarılıyor! Ayrıl lan kızımdan!" 

   Mete sıktıkça sıkıyordu diğer yandan Hayri durmadan bağırıyordu. Arada ben eziliyordum. Neyse ki Dolunay sonunda imdadıma yetişti. "Beyler, beyler... Bırakın kızı da rahat nefes alsın." Rahatladım resmen, bu kadar mı fark eder!

   "Aldın kızımı gittin. İlaç saati geldi mi diye düşünmedin. Hem sen de kimsin?" 

  Hayri'nin bu soruyu sorarkenki amacının cevap olarak "Ben Mete, yeni kobayınızım."  denmesi ve bir adet uzatılmış el olmadığına emindim ama ispatlayamazdım. Hem bu adam niye geldi ki? Toplantımız yarım kaldı. 

Gelecek: KobayHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin