Koltukta boş boş otururken ellerimi inceliyordum. Kendi kafamda Taehyung'un direksiyonu tutarken ve sigara içerken fazlasıyla incelediğim elleriyle kıyaslıyordum ki kendi içimde kaybetmeye çok yakındım şu an.
Güzel geçen araba yolculuğumuz sonrası eve geleli on dakika olmuştu ve on dakikadır ortalıkta yoktu. Otur sen deyip başka bir odaya gitmişti. Kendi odasına da gitmiş olabilirdi tabi. Ki bunu anlamamın tek bir yolu vardı.
Sınırlı bir alanda ikimiz de bulunuyorsak ve teksek kesinlikle benim yanımda olmalıydı.
Görmeliydim yani onu ki bu da bir fırsattı işte. Oturduğum koltuktan ayaklanıp okul ceketimi çıkarırken serbest siyah kotum üzerinde sadece içine katılı iki düğmesi de açık beyaz okul lacosum kalmıştı. Gömlek giymemiştim bugün.
Derin bir nefes sonrası yolunu bildiğim odasına ilerledim. Her adımım mideme bir sızı gönderirken kapısının önündeyken kapıyı çalıp çalmamam gerektiğini düşündüm. Çalarsam beni odasına kabul etmeme gibi bir olasılığı olduğu için hızla daldım odasına.
Son an da yakaladığım görüntü ise çıplak, yapılı sırtından aşağı kayıp giden tişörtü olurken kaşları havada bir şekilde döndü bana. Kulaklarımı kesmek istiyordum tam şu an. Kapıyı kapatıp sırtımı yasladığımda şaşkınlığı gitmişti.
Şimdi üzerinde siyah bir eşofman ve tişört varken derin bir nefes aldı ve yatağının üzerindeki çıkardıklarını alıp geçen geldiğimde görmediğim kirli sepetine attı.
"Ben de diyordum ne kadar dayanabilecek yokluğuma."
Kıkırdayıp kendisini yatağına atışını izledim. Bir kolunu başının arkasına koyup kol kasının tişörtten sıyrılarak belli olmasını sağladığında diğer elini karnına koymuştu. Sağ ayak bileğini de solunun üzerine attığında ortadan ikiye yayılan saçları ve eğdiği başıyla bakışları bendeydi artık.
İç çektim. Kocaman hem de.
Kapıdan ayrılıp odasının içinde ilerlerken tam yatağının ucuna, onun karşısına geldim. Tamam, bu açıdan daha bir iyiydi manzara.
"Dayanamadım. Hem, gelmesem senin de geleceğin yoktu. Bıraktın gittin beni."
Konuşmamın yarısında utanmadan yeniden şifonyerinin önüne gelip ellerimi iki yana koyduğumda büzdüğüm dudaklarımla inceliyordum yeni bir şeyler var mı diye.
Her zaman boynunda olan gümüş zinciri, buradaydı. Çıkarmış boynundan.
"Alt tarafı üstümü değiştirmeye geldim ama anlaşılan o kadar bile sabredemedin bensiz."
Keyifli çıkan sesiyle aynadan birkaç saniye ona baktığımda beni inceliyordu hala. Gözüm geçen sıktığım parfümüne takıldığında alt dudağımı ısırıp derin bir nefes aldım. İki elim vardı değil mi, evet. Birini kolyesine atıp diğeriyle parfümü tuttum ve ona döndüm. Bakışları parfümdeki elimde olduğundan dolayı kolyeyi çok rahat cebime koymuştum bile. Kalbim hızlanmıştı. Baba çok kızacaktı kesin.
"Yanına, odana gelmeme keyiflenmiş gibisin sen de."
Hafif kısılan gözleriyle bana bakarken kafamı geriye eğip boynumu biraz daha ortaya çıkardım ve bayık bir şekilde ona bakarken uzaktan bir fıs sıktım. Anında derin bir nefes alıp gözlerimi hafifçe kapatırken sertçe yutkunduğunu gördüm. Özlemiştim bu kokuyu.
"Kim Taehyung."
"Sunbae'ye ne oldu? Senden büyüğüm liseli, farkındasın değil mi?"
Parfümü yerine koyup yeniden ona döndüğümde derin bir nefes daha aldım ve ciğerlerime daha çok nüfus eden kokuyla rahatladığımı hissettim. Onun tenindeyken nasıldı acaba koku?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
seduce you |taekook
FanfictionJungkook hoşlandığı kızla rahatça yakınlaşabilmek ve kuralları yıkmak için kızın abisi Taehyung'u ayartmaya çalışır.