"baş belası, başımın belası"

35.7K 4.2K 3K
                                    

Altımda siyah kotum üzerimde yine aynı siyah bol bir tişört ve telefonumla aniden evden fırladığımda üzerime bunları anca geçirebilmiştim.

Hava baya esiyordu ve cüzdanım bile yoktu yanımda! Koşarak gidiyordum ve havanın soğuğu her koştuğum saniye de daha da içime işliyordu sanki. Gözlerim nemlenmiş; dudağım, burnum ve yanaklarım kızarmıştı hissediyordum. Saçlarımı söylemek bile istemiyorum.

Sertçe yutkunup harita açık telefonuma bir kez daha baktığımda üç dakikalık bir mesafem kaldığını gördüm ve on beş dakikadır koştuğum için ciğerlerim patlayacakmış gibi hissetsem bile durmadım. Zar zor yutkunup telefonu kapatarak arkama cebime tıkıştırdığım gibi devam ettim.

Dümdüz koşacaktım ve Black Swan diye bir yer görünce duracaktım.

Allak bullaktım. Var mıyım yok muyum, bunlar gerçek mi değil mi, nefes alıyor muyum almıyor muyum her şey ama her şey muammaydı benim için. İki  -olması lazım- hafta önceki toplantıdan sonraki konuştuğumuz andan beri bok gibiydi her şey. Aslında evine son gittiğimden beri.

Yanına yatsaydım böyle mi olurduk acaba? Bu sorunun pişmanlığı yiyip bitiriyordu beni. Sonra bir de şey vardı, onu öpmek istemediğimi sanması. Ona 'aptal! öpmek istediğim tek kişi sensin ama şu an değil!' deseydim yine sinirlenir miydi yoksa 'en azından beni öpmek istiyor' diye yine birbirimize mi sataşırdık. Bunları düşünmek istemiyordum.

Çünkü ben ileride hem Taehyung'la uyuyacaktım hem de onu öpecektim. Yapacaktım bunları. Ne olursa olsun yapacaktım. Bırakmayacaktım onu.

Yan bir şekilde kaldırma taşan kuğu şeklindeki tabelanın önünde durduğumda dizlerim bir an beni taşıyamadı, kırılır gibi olup sendelediğimde biri kolumu tuttu.

"Aman dikkat, dikkat et. Nefes nefesesin al iç."

Bir tane çift bana değişikçe bakıp ellerindeki suyu uzattıklarında suyu alıp kafamla teşekkür ettim ve çocuk kolumu bırakıp onlar yanımdan geçip giderlerken göğsümü havalandıran derin nefesim sonrası suyu açıp içmeye başladım. Yeni şişe miydi, içilmiş miydi umrumda bile değildi şu an. Suyu saniyeler içerisinde bitirip şişeyi kenarıya attığımda nefeslerim daha da düzeliyordu.

Çevreci olacak bir durumda değildim şu an.

Duraklarımda kalan suyun nemini yalayıp saçlarımı görmeden olduğunu umarak düzelttim ve titreyen ellerimle alnımı silip saçlarımı hala görmeden düzeltmeye çalışarak kapıya ilerledim. Sarı-beyaz tonlarıyla ışıklandırılan girdiğim mekanda sigara dumanının kokusu etrafımı sararken kaşlarım çatılır gibi oldu.

Köşede şarkı söylemeyi az önce bırakmışlar gibi duran birkaç kişinin olduğu sahne vardı, ortada kare bir bar dört yanında barmenler durmadan bir şeyler hazırlarken çoğu insan -genellikle üst kattaki locada- oturuyor çoğu da müzik varmışçasına sallanıyordu ayakta. Hiç sevmemiştim burayı, çoktan daraltmıştı beni.

Taehyung'un aşağıda olduğunu varsayarak gözlerimi hızla etrafta gezdirdim ama yoktu. Titrek nefeslerimle beraber adımlarım kalabalığı geçerek üst kata çıkan merdivenlere yöneldi. Jimin'e mi mesaj atsaydım acaba? Sonuçta o biliyordu geleceğimi ve nerede olduklarını da söylerdi. Aşağıya iyi bakmış mıydım acaba? Ya Taehyung başka bir yere gi-

Gördüm onu.

Locanın yarısında adımlarım donup kalırken tanımadığım bir çocuğun sırnaşmaya çalıştığı sigara içen Taehyung'u havaya dumanını üflerken gördüm.

Masadaki diğer kişileri gözlerim bile görmezken çocuk Taehyung'un uyluğuna elini koymuş ona eğilerek bir şeyler söylüyordu. Midem burkuldu. Tüm koştuğum adımlar bulantı oldu kaldı. Bedenimin titrediğini hissederken ellerim iki yanımda yumruk oldu.

seduce you |taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin