0: Başım ağrıdığında aslında canımın yanmadığı günleri sayıyorum..

1 0 0
                                    

Uzun süredir içinde bulunduğum bu oyun, beni gerçek benliğimden uzaklaştırmıştı. Keşke farklı biri olabilseydim, diye düşünmeden edemedim. Bazen denedim, belki kendim olabilirdim. Belki de bunu hiç bilemezdim. İnsanların baskılarına katlanmaktansa, gerçek hissettiren hayallerde yaşamayı arzuladım.

Bekledim, ve beklediğim zaman uzun sürdü. Her şeyin düzeleceğini düşündüm, bir gün affedileceğimi ve her şeyin eskisi gibi olacağını hayal ettim. Senin geri döneceğini umdum... Ama o kadar çok zaman geçti ki, geçmişim nasıl görünüyordu artık hatırlamıyorum bile. Özlemimi ifade etmem bile yasaktı.

Bildiğim tek şey artık yaşamak istemediğimdi. Hepiniz, sadece içimi parçalara ayıran acıyı izlediniz. Beni cehenneme gideceğime inandırdınız. Kendimi suçlu hissettirdiniz. Neden? Hepiniz, her biriniz ölmemi dilediniz. Bana zarar verdiniz. Sonra hiçbir şey olmamış gibi davrandınız. Tanrı bilir ki, her gün ruhuma bıçak sapladınız. Şimdi bile, eminim ki ölüme gülerek bakıyorsunuzdur. Tüm bunlara rağmen, eğer gerçekten sonuma ulaşamazsam, eminim ki beni hasta yatağımda boğarsınız.

"Neden hâlâ suçlu olduğumu düşünüyorlar?"

Bir şeyleri saklamak istemedim, sadece diğerlerine itiraf etmem gereken zamanı kaçırdım.

O, bana bir katil olduğumu söyledi.

O, bir çocuğun gözlerinin içine bakarak her şeyi bildiğini ve benim ölmemi dilediğini söyledi.

Tanrım, eğer o gece neler olacağını bilseydim, kendimi öldürür müydüm?

Ve eğer ölürsem, beni suçlamayı bırakırlar mıydı?

Her zaman, eğer memnun değilsem kendimi öldürmem gerektiğini söylerdi. Birkaç dakika sonra ise sanki hiçbir şey olmamış gibi davranır, benim rolümse ona uymaktı.

Bu ceza adil mi? Her saniye acı çekiyorum. Milyonlarca sesin fısıltısını içime çekmeye devam ediyorum. Cehenneme gideceğimi biliyorum ve onun sesini hala net bir şekilde duyabiliyorum.

Her şeyin kaos içinde olduğu bir odada oturuyorum. Tek başıma, bazen düşünmek istediğimde zihnimde kayboluyorum. Kim olduğumu bile bilmeden saatlerce yerimde durup bunların sona ereceği zamanı düşünüp gülümserim, sanki gerçekten mutluymuşum gibi.

Söylediklerim başka birinin düşünceleri gibi geliyor. Hissettiklerim sahte, bana ait değilmiş gibi.

Beni sevdiklerini diledim. Biliyorum ki onların gözünde, anlatılacak bir hikayesi bile olmayan, aslında ölmesi gereken bir yabancıyım.

Adım attığım her yer eskiyor.
Toprak kuruyor, insanlar yalnızlaşıyor.
Sevgi kayboluyor, ruhlar yıpranıyor.

Yetersiz miyim, bu yüzden mi kimse beni görmüyor?

Kimliksiz bir varlık gibi hissediyorum. Aynaya baktığımda yabancı bir yüzle karşılaşıyorum, neden bu kadar ürkütücü görünüyorum? Gözlerim neden bu kadar donuk, saçlarım neden bu kadar cansız? Dudaklarım morarmış, göz altlarım koyu halkalarla kaplı. Neden hiç kimse ne kadar kötü göründüğümü söylemiyor?

Ne zaman insanlar benden uzaklaşıyor, omzumu sıvazlıyor ve sanki sonumu görüyormuş gibi bana bakıyorlar?

Bir an umursamazken, bir sonraki an bir şeyler beni gerçekten etkiledi. Gözlerim açıkken saatlerce tavana bakıp, normalde hissetmediğim şeyleri hissettiğim anlar olurdu. Sanırım şimdi hepsinin nedenini anladım.

Nietzsche haklıydı belki de: "Ruh arayanda, hiç ruh yoktur." Belki de başından beri, hiç bana ait olmayan bir ruhu arıyorumdur.

---

“Hiçbir çocuk doğmayı istemez. Onu hayata getiren aile, çocuğunu sevmelidir. Onun doğmasını siz sağladınız, size benzemesi nedeniyle ondan nefret etmek iki yüzlülüktür.”

---

My Dear KthHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin