Hiç yatılı etkinliğe katıldınız mı? Yatılı bir okulda okudunuz mu ya da yazın gittiğiniz kurslardaki arkadaşlıklarınız nasıl oldu?Yatılı arkadaşlıklar farklı olur, derlerdi de inanmazdı. O insanlarla sürekli birlikte olmanın getirdiği bir alışkanlık olduğunu düşünürdü. Oysaki birlikte yaşadığın insandan istesen de kopamazdın belli bir süre. Kan bağı gerekmeksizin ailen olan bu insanların her alışkanlığına hâkim olur, onu her haliyle görebilme şansınız olurdu.
Neyi sever, saat kaçta uyur, kaç saat uyku ona yeter, sinirlendiğinde ne yapar, hangi konular onu gerer, uyurken ışık onu ne kadar rahatsız eder, hangi şampuanı kullanır?
Yüzlerce sorunuzun cevabını birkaç ayda almak zor değildir. İşte onu tanıma oranınızla, ondan kopma zorluğunuz da doğru orantıda ilerler. Onunla ne kadar aynı yerde yaşarsanız, ondan ayrıldığınızda belki iki katı süre boşlukta hissedersiniz.
Karşınızdaki insandan ne kadar uzak durmaya çalışırsanız çalışın, ortam sizi gece yan yana duran yataklarınıza soktuğunda sırtınız ona dönük olsa dahi onun orada olduğunu bilmek size anlamlandıramadığınız bir güven verir.
Sabah gözünüzü açtığınızda onu görmek, içinizde kabul etmek istemediğiniz bir mutluluk filizlenir. Bu mutluluğu ona olan sevginize bağlamak her zaman doğru olmaz. İnsan yalnız yaşayabilecek bir canlı değildir, bizi hayvanlardan ayıran şey ise budur. İstediğiniz kadar nefret edebilirsiniz ondan çünkü nefret de bir duygudur ve insan, duygusuz kalabilen bir varlık hiçbir zaman olmamıştır.
Serhat'ı Barbaros'a zamanında bağlayan şey de buydu işte. Birlikte yaşadığınız insanı unutamazdınız. Duygularınız, bakışlarınız değişse de onu ne aklınızdan ne de kalbinizden silip atabilirdiniz.
-------
Stajyer de salgın sürecinden önce yatılı kaldığı okulun özlemini, arkadaşlarıyla çıktığı evde dindirmeye çalışıyordu. Aile evini ne kadar sevse de orada kalamayacağını tüm ev anlamıştı. Ailesiyle kalmadığı zaman, sadece kendisinden mesul olmanın rahatlığıyla bir sürü iş yapabiliyordu.
Memlekete döndüğü zaman ise kardeşleriyle ilgilenmek zorundaydı; derslerine girdiler mi, yemek yediler mi, küçük olan ne zaman banyo yaptı, büyük olan kimle kavga etti. Kendini bildi bileli iki tane candan sorumlu olmak yoruyordu onu. Ebeveynleri çalıştığı için böyle olduğunun farkındaydı ve ne kadar şikayetçi olsa da aksini kesinlikle istemezdi.
Eve çıktıktan sonra balkona bir sigara yakmak için kendini attığında, evin önündeki Lexus aracın hala gitmediğini görmesiyle şaşırdı. Nişanlısıyla konuşuyordur, diye düşünüp izlemeye bile yeltenmedi. Zaten kendisini dikizlediğini düşünmesini de istemezdi.
Korkulukların ardına çömelip, yenik düştüğü merakıyla birlikte izlemeye başladı aramayı. Telefon ekranının yaydığı ışık belli olsa da o mesafeden ne olduğunu okuması imkansızdı. Okumamalıydı da. Zamanında arkadaşlarına böylesine hareketlerde bulundukları için ne kadar kızsa da şu an nefsine söz geçiremiyordu. Sesli bir oflama arabadan sokağa döküldüğünde, bir sıkıntı olduğuna emin olmuştu stajyer. Üzerindeki hırkanın düğmelerini ilikleyip, sigarasını küllükte bırakarak aşağı inmek için hareketlendi. Ne kadar doğru olmadığını düşünse de duyduğu bu sıkıntı dolu yakınmaya karşılıksız kalmak vicdan süzgecinden geçememişti maalesef.
Sokak kapısını araladığında, karşısındaki kapanmamış araba canımdan bakışlarla karşılaştı. Ay'ın ışığı bu bakışları anlamlandırması için yeterli değildi. Arabaya yaklaşıp kafasını camdan içeri uzattı çekinerek.
"Şefim, bir problem yok değil mi?" diye yönelttiği sorunun aslında ne kadar aptalca olduğunu fark etmesi uzun sürmemişti. Tabii ki bir sorun vardı, adam zevkinden oflamıyordu ya.