bölüm iki: yeni bir iş

15 6 13
                                    

22.05.2024 - İstanbul

Beyza kolası bittiği için benimkini içmeye başlarken kaşlarımı çatıp ona baktım. 

"Sadece bir yudum." Hepsini bitirmişti... Eve geleli bir saate yakın geçmişti, sipariş ettiği hamburgerleri az önce bitirmiştik. Ona aldığım kupayı hala verememiştim çünkü geldiğinden beri bir şey anlatıyordu. Çok konuşuyordu.

"Neyse sana fakültedeki hocadan bahsettim mi ben? Geçen sen yokken adam geldi yanıma. Ne dediğini tahmin et!" Elinden kola şişesini alıp dibinde kalan yudumları içtim.

"Şu yakışıklı dediğin profesör mü?" Heyecanla kafasını salladı. "Derste bana bir daha yiyecekmiş gibi bakarsan o neşteri alıp gözlerini oyarım mı dedi?" Heyecanlı yüzü dediğimi hayal ettiği için buruşurtu.

"Birincisi hayal gücün çok korkunç. İkincisi hayır. Üçüncüsü asistanı olmak isteyip istemeyeceğimi sordu." Söylediği şeyi idrak etmem birkaç saniye sürmüştü. İdrak ettiğim anda da yerimden sıçradım. 

"Asistanı mı?" Beyza o adamın asistanı olmak için yapabileceği her şeyi yapmıştı. Fakat torpil tarzı şeyler yüzünden her sene reddediliyordu. Bu sene en çok sevdiği hocası tarafından asistan seçilmesi yıllar önce kurulan bir hayalin gerçekleşmesiydi.

"Tebrik ederim. " Mutlu olduğumu belli ederek ona sarıldıktan sonra arkamda duran kupayı ona uzattım. "Seçildiğin için ufak bir hediye o zaman." Elimdeki bardağa baktıktan sonra o da az önce benim yaptığım gibi yerinden sıçradı.

"Nerden buldun bunu? Hiçbir sitede yoktu. Ay çok teşekkür ederim ağlayacağım şimdi. Tüm kahvelerimi bunda içeceğim bundan sonra." Sevinçle elimdeki bardağı alıp yerinde zıpladı. Akademik başarısını dengeleyen bir aptallığı olduğu konusunda hemfikirdik. Biraz deli enerjisi vardı.

O kupayı rafına koymaya giderken ben hala mağazada olanları düşünüyordum. O çocuk bana çok büyük bir iyilik yapmıştı. Fakat bu kafamı karıştırmıştı. Fiyatı o kadar yüksek bir şey mahvolmuştu ve hiçbir şey olmadan o mağazadan sağ çıkabilmiştim. Bunu yapması iş etiğine uygun değildi, beni şikayet etmesi ve patronu her kimse onun gözüne girmesi gerekmiyor muydu?

Sen ne istiyorsun amk? Git bir de teslim ol, ben kırdım ama sonra kaçtım çok üzgünüm gereken neyse ödeyeceğim deyip gençliğinin ortasında borç batağına mı düşmek istiyorsun?

İçimdeki mantıklı tarafın bu kadar kaba olmasından nefret ediyordum.

"Tuana bu süpürge bozuldu sanırım bir gelsene!" Evet, monoton hayatım an itibariyle tekrar başlamıştı. 

1 hafta sonra...

"Bu dünyada en başarılı sahtekârlar ödüllendirilir."

Cümlenin altını çizip kitabın kapağını kapattım ve masaya koydum. Beyza okuldaydı. Ben de tüm işlerimi halletmiş Stieg Larsson'un Ejderha Dövmeli Kız adlı kitabını okuyordum. Bir işiniz yoksa ve verimli hissetmek istiyorsanız kitap okumalısınız ya da belgesel falan izlemelisiniz. Bunları gün içinde birkaç saat yapsam da günün geri kalanında sadece uyuyordum. Bu da gram verimli bir hayatım olmadığını gösteriyordu. Ne zaman yeni bir şey yapmaya başlasam başladığım anda hevesim kırılıyor ve kendimi yatağa atıyordum. Bir şeyin gerçekleşmesini bekliyordum ama neyi  beklediğimden bile bihaberdim. Hayatım gözüme o kadar sıkıcı gelmeye başlamıştı ki şu an kapıdan biri girse ve beni kaçırsa ona teşekkür ederdim.

Ve kapının açılma sesi duyuldu. 

Allah'ım dediğimde ciddi falan değildim lütfen ne dilediysem geri iade edeyim. Yattığım yerden yavaşça kalkıp odada kendimi koruyacağım bir şey aradım. Gözüm kardeşimin bavuluma koyduğu oyuncak tabancaya takıldığında başka şansım olmadığı için onu aldım. Umarım ses çıkaran tabancalardan değildir. Sakin adımlarla odamın kapısını açıp koridora doğru kafamı uzattım. Gördüğüm simsiyah siluet ile çığlık attım ve silahı ona doğrulttum. Eş zamanlı olarak o da bana dönüp çığlık attı. Böylece Beyza'yla bir otuz saniye karşılıklı çığlık attık.

"KIZIM MANYAK MISIN SEN O SİLAH NE?" Çığlık atmayı bırakıp bana yaklaştı ve tabancayı alıp yere attı. Tabanca ses çıkarırken ikimiz de olduğumuz yerde irkildik. Beyza acıyla gözlerini kapatırken ben ona mal mal baktım. Oyuncak silahtan çıkan boncuk ile yaralanmış olamazdı değil mi?

"Ah! Ah kalbime geldi sanırım. Daha kalp hastalıkları konusuna geçmemiştik... Ambulansı ara çabuk!" Onun sesi gitgide kısılırken ben şaka yapıp yapmadığını anlamaya çalışıyordum. Ta ki o eline bakıp kan olmadığını görene ve kaşlarını çatana kadar.

"E kanamıyor bu. İç kanama mı var acaba?" Gözlerimi devirip onu yerden kaldırdım.

"Beyza mal mısın acaba? Oyuncak silahtı o. Sen tıp okuyorum diye beni falan mı kandırıyorsun bu nasıl bir zeka seviyesi ya?" Silahın sahte olduğunu duyunca derin bir nefes alıp bana döndü. Sinirliydi.

"Günde kaç vurulan insan görüyorum biliyor musun sen? Bir insanın staj yaptığı hastane böyle mi olur? Hastane hastane değil morga dönüştü. Giren çıkamıyor." Bu sene staj senesiydi ve belli ki işler çok hayal ettiği gibi gitmiyordu. Ne kadar enerjik de olsa hasta karşısında çok soğukkanlı biriydi. Ama hala alışamadığı şeyler vardı. Haklıydı aslında kim her gün ölü insan görmeye alışırdı ki?

"Hem onu bunu boşver sen beni niye silahla karşılıyorsun? Ben sana o kadar iş buluyorum senin aklın fikrin beni öld-" Ağzından çıkan tek bir kelime beni heyecanlandırmıştı.

"İş mi?"

"He iş. Ama asıl konumuz o değil niye be-"

"Ne işi?"

"Ya bir dinler misin be-"

"Beyza ne işi?" Kaşları daha da çatılmıştı. İçeride konuşalım dercesine kafasını salladığında salona ilerledim. O kadar sıkılmıştım ki evde, her işi yapabilirdim şu an."

"Bir mağazada satış elemanı. Ama mağaza dediğime bakma gerçekten büyük ve lüks bir yer. Sorun da bu zaten. Kolay kolay eleman alıp kovmuyorlar. Çalışanlar hep güvendikleri kişilerden oluşuyor. Hiçbir hata yapmaman gerek."

"Madem bu kadar titizler. Sen nasıl ayarladın bu işi bana?"

"Beni asistanı yapan hoca vardı ya.  O ve bu mağazanın patronu aile dostu muymuş yakın arkadaşlar mıymış neymiş. Adam, mağazanın patronunun çok sevdiği birinin zamanında ameliyatına girmiş. Hayatını kurtarmış artık her kimse. Patron da hoca ne isterse yapıyormuş. Tabii basit istekleri. Biz de hocayla konuşurken konu bir şekilde sana geldi. Ben de biraz seni anlattım, o da iş bulabileceğinden bahsetti. Bahsettiğim patronun sadece mağazası yokmuş. Restoran, havaalanı ne varsan var. Eleman arayan da tek mağaza varmış. O yüzden orayı bulmuş. Maaşı da gayet iyi. Hem geçen biri kovulmuş, o kovulmasaydı bu işi de bulamazdı. Bildiğin sen gir çalış diye ayarlamış evren. O yüzden lütfen bu sefer çok dikkatli davran. Hiçbir hata yapma."

Beyza'nın her cümlesi duygularımı değiştiriyordu. Sevinmiştim, gerilmiştim fakat aralarında en çok ağır basan bir duygu vardı. Havaalanı, lüks, mağaza...

"Bu mağazanın adı ne peki?"

"Lotus Havaalanın içinde. Lotus Mağaza falandır herhalde."

Ağır basan duygu suçluluktu.

Geçen hafta kırdığım ev ve bana yardım eden çocuk geldi gözümün önüne. Çocuğu biri görmüş ve onu kovdurtmuştu. Şimdi de yerine ben geçiyordum. İçimden bu işi kabul etmemem gerektiği geçiyordu. Ama kendimi de düşünmem lazımdı. Daha ne kadar böyle yaşayıp gidecektim. Haksızlıkla da olsa bir işe girmem gerekiyordu. Vicdan azabı da çeksem çalışmam gerekiyordu. Birkaç dakika önce altını çizdiğim cümle geldi aklıma.

"Bu dünyada en başarılı sahtekârlar ödüllendirilir."

Orada en başından kovulması gereken ben olduğum halde çalışmaya gidecektim.


-

Ben gerçek hayatta bu kadar mal değilim kendimi biraz zeki ve seksi yazmam gerekiyor.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 29, 2023 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Lotus ÇalışanıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin