7

880 81 86
                                    

•  •  •  •  •  •

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

•  •  •  •  •  •

"ön benim, sikmiyim!" ön kapıyı açıp koltuğa kendini fırlatan ismail, arabanın önünde camdan ona bakan miha'ya el hareketi çekti. mert, ismail kapıyı kapatmadan tutup geriye kadar açtı ve kafasına vurup kolundan tutarak arabadan indirdi. ismail'i kenara atıp miha'ya döndü ve eliyle koltuğu göstererek "otur lan şuraya!" dedi.

miha şaşkınlıktan olduğu yerde dururken mert sürücü koltuğuna oturmak için önden dolanıyordu. miha'nın belinden tutup yan koltuğa doğru ittirdi ve kendi koltuğuna ilerlemeye devam etti.

"nasıl sığcaz lan, araba mı kiralasak?" barış kendini bagaj kapağına yaslarken kaç kişi olduklarına baktı. altay "çok paran var herhalde, bin işte kucak kucağa gitcez." deyince oflayarak arabanın arka koltuğuna ilerledi.

"kim nereye oturuyo?" kazımcan kolunu arka sağ açık kapıya yaslayarak sordu. "bin sen bi," altay kazımcan'ı ortaya, barış'ın yanına, doğru ittirdi. "tamam, şimdi.." gözlerini çocuklarda kısa süreli dolaştırıp arda'da durdu. "arda atla kucağına kazım'ın," arda kafa sallayarak tam arabaya binecekken altay'ın, ensesinden yakalayıp çekmesiyle geri geri yürüdü. "dur lan nereye! sen kimseye atlama sen benim kucağıma geliyon."

mert kafasını arkaya çevirdi ve neler geliştiğine baktı. altay'ın kucağında arda, barış'ın dizlerinin ucunda zor oturan kerem, kazımcan'ın kucağında piknik yapar gibi yayılmış ismail ile herkes tam gibi duruyordu. mert, kardeşinin, arkadaşının kucağına oturmasına karşı çıkmış küfür savurarak kazım'ın kucağına atmıştı. "hazır mısınız artık?" gergince sorulan soruya altay oflayarak yüzüne doğru eliyle yelpaze yaptı. "amınoğluna bak sanki kendi lego gibi üst üste gidiyo!" barış kafasını geriye attı nefessizlikten, "nolur şu camları fulleyin, ölüyom." altay kafasını uzatıp oturma şekillerine baktı, aradaki mesafeyle rahat bir şekilde geriye yaslandı.

"ismail, kımıldayıp durmasana!" kazımcan'ın fısıldayarak bağırışı tabii ki bütün arabada duyuldu. "rahat durun lan, eliniz ayağınız oynamasın." mert'in aynadan arkaya bakarak konuşmasını kimse tınlamış gibi durmuyordu, herkes can derdindeydi.

arabayı park etmek için yer ararlarken hepsi bir ağızdan söyleniyordu. mert eliyle direksiyona vurup arabayı durdurdu. "inin lan hepiniz aşağı! gidip yer arayın." koyun sürüsü gibi arabadan inip esneme hareketi yaptı herkes. "ah, şurayı ovsana ismail, acayip tutulmuş." barış omzunu tutarak, ellerini beline koymuş çocuğa bakıyordu. yavaş yavaş ilerleyerek ellerini büyük çocuğun omuzlarına koydu. "burası mı?" barış kafasını sallayarak diğerlerine baktı ve kimsenin onlarla ilgilenmediğini görünce fısıldayarak konuşmaya başladı. "göstercem ben neresiymiş, niye yatak gibi yayılıyon kazım'a ismail!" ismail yüzündeki sahte gülümsemeyle etrafa bakarak sessizce "napıyım, sığmadım, öyle oturmak zorunda kaldım. az cesaretli olsaydın da abime söyleseydik!" dedi.

barış sağ eliyle yüzünü sildi. "he söyleseydik de bizi olduğumuz yere gömseydi.  mezarıma çiçek dikmeye gelcek kimse de yok." arkadaki ismail ellerini omuzlardan çenesine çıkardı. "yaa barış'ımm," çocuğun kafasını iki yana sallayarak sevmeye başladı. arda "hadi olum, napıyonuz biri görcek." diyerek onları uzaklaştırdı ve ellerine tutuşturduğu mangal malzemeleriyle deniz kenarının karşısında kalan piknik masalarına yönlendirdi.

geçmişin yükü, arferHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin