Selam gençler canlarım. Nasılsınız sevgili ressamlık ailesi. Size ressamlık ailesi demeyi çok seviyorum.
İlk kez bir töre kitabı yazıyorum ancak bu okuduğunuz, beğendiğiniz, berdel sonrası aşk olan bir töre kitabı değil. Öncelikle bunu bilerek okumaya başlayın. Okumak için çabalayan kız, zalim bir ağa vs bunlar yok. Evet töre kitabı ama gerçekten farklı olduğunu düşünüyorum. Ve çok beğenerek başladım. Umarım siz de beğenirsiniz. İyi okumalar. Yıldıza basmayı unutmayalım.
Bölüm Bir
Mekke ve Medine'den sonra üçüncü şehirdir Diyarbakır. Diğer adıyla Amed. Ulu camiisi, türbeleri, surları... Hepsi birer efsane taşır içinde. Yedi uyurlar bile öğle vakti Amed'de uyumuş, orada uyanmışlardır. Her şehrin bir efsanesi varmış, Amed'in fazlaymış.
Her şehrin bir şeytanı varmış, Amed'inki şeytanın da şeytanıymış.
Halkın ikiye bölünmesine, birbirleri ile kavga etmelerine sebep oluyormuş. Tartışmalar bittiğinde ise halk yeniden birlik oluyormuş. Bu kargaşalığa son vermek isteyen bir demirci, şeytanı yakalayarak bir demirin içine hapsetmiş. Bu demiri de İç Kale’nin içindeki bir duvara zincirlemiş. Böylece, şehir şeytandan kurtulmuş. İnsanlar sıklıkla, İç Kale’ye giderek demir parçasına lanet edip evlerine geri dönerlermiş.
"Benim oğlum ağa olacak," dedi hüküm kokan gözleriyle, "Benim oğlum olacak, başkası değil." Dişlerini sıkarak aynada kendisine bakıyordu. Zifir kara gözleri, iki kaşının arasındaki deqiyle tam bir doğu kadınıydı. Evlendiği günden bu yana tek isteği Amed'e hanımağa olmaktı. Hatta fazlası, tüm doğuda hüküm sürmek istiyordu.
Odasından hışımla çıkıp alt kattaki konuk odasına girdi. Aşiretin erkekleri toplanmış karar aşamasındaydı. Berfin kadın, kocası Davut beye bakarak, "Davut," dedi her ne kadar sonuna ağa eklemek istese de ekleyemedi, "Dışarı gelmen lazım gelir."
Davut önce ağa babasına baktı. Baver ağa kara gözlerini kapatıp açarak onayladı. Davut, karısının arkasından odanın önüne çıktı. Berfin kadın etrafı kolaçan edip kimseyi görmeyince kocasına döndü.
"Bana bak Davut, bu evde babandan sonra ağa sen olamadın. Sıra Baver Ağa'nın torunlarına geldi. Ne yap, ne et, bizim oğlanı ağa et."
"Nasıl edeyim Berfin?" dedi Davut dişlerini sıkarak, bu konu fazlasıyla canını sıkıyordu, "Çok biliyorsan sen git konuş ağa babamla."
"Olur," dedi Berfin kadın kinayeyle. Kocası sinirden gözlerini kapatıp açtı, o sırada Berfin kadın hızlıca konuk odasına girmiş bulundu.
"Bav," dedi ellerini önünde birleştirip başını yere eğerek. Davut sinirden deliye dönmüştü. Karısının kolunu tutup çıkarmak istese de Baver Ağa'nın bakışlarıyla durmak zorunda kaldı.
"Söyle Berfin Buke," dediğinde Baver ağa söyleyeceklerini bildiği halde bekledi. Elindeki Oltu taşından yapılmış tesbini ağır ağır çekiyordu.
"Ağam sen her zaman doğrusunu bilirsin. Kararlarından sual olunmaz. Elbet ben de isterim ki, kocam Davut büyük oğlun olduğu halde ağa olamadı, müsaden olursa ilk torunun, tek oğlum Affan olsun. Bilirsin, sözünden dışarı..." derken Baver ağa sertçe sözünü kesti büyük gelininin.
"Sen kadın başına bu işe karışmayasın Berfin. Şimdi çık dışarıya. Sana da, diğerlerine de söyledim daha önce. Hangisi önce evlenirse o ağa olacak dedim. Amma ne Affan evlendi, ne Polat evlendi. Şimdi çık, bir daha da gözüme görünme."
Berfin kadın utanç üstüne sinirle odadan çıkıp üst kattaki odasına gittiğinde hışımla kapıyı çarparak içeriye girdi.
"Ben bilirim size yapacağımı," dedi kendi kendine, "Ben sizin başınıza yılan gibi dolanmaz mıyım şimdi?"
Bu sırada odada ağa kim olacak konusu değişmiş, yıllar önce Amed topraklarından kendini sürgün eden Süleyman'dan konu açılmıştı.
"Polat," dedi Baver ağa sert sesiyle.
"Söyle dedem," dedi Ata Polat Kaplanoğlu.
"Bursa'ya gitmen lazım gelir." Ata Polat önce amcasına, ardından eniştelerine baktı ancak yapacak bir şeyi yoktu. Ağa dedesi gidilecek dediyse gidecekti.
Ata Polat heybetli bedeniyle karşılarına dikildi. Dedesi gözleriyle onay verince odadan çıkıp arabasına ilerledi.
"Yaktın hepimizi Berfin yenge," diye fısıldadı kendi kendine, "Koskoca konak başımıza yıkılmazsa iyidir."
🕔
Size yemin ederim ben kötü bir insan değildim. Ben hayat dolu, neşe dolu bir insandım. Kimseden kötülük görmemiş, kimseye kötülük yapmamıştım. Kimsenin kusuruyla ilgilenmemiştim. Kimsenin acısına dil uzatmamıştım.
Bir kere ağzımdan teselli cümlesi çıkmamıştı. O kusur, o acı ne yaparsan yap geçmez diye görmezden gelmiştim. Susmuştum ama kimseyi üzmemiştim.
Size yine yemin ederim ben bir gecede bir çok kötülük görmüş, bir çok kusur duymuş, bir çok acı çekmiştim. Hislerim bir kördüğüm olmuştu, neye uğradığımı şaşırmıştım.
Bir gecede, bir şafak sökmeye çalışırken ben tüm hayatımı kaybetmişim de haberim yokmuş. Onca hayalim, onca aşkım, onca hayatım bir çaput parçası gibi atılmıştı.
İşte tam o gün öğrendim. Bir çok şafak vaktinde ben kötülüğü öğrendim. Bir çok şafak vaktinde acıyı öğrendim. Bir çok şafak vaktinde kusuru öğrendim.
Parmaklarımı boğumlarından kestiler ona ulaşmamam için, en sonunda ben kendi bileğimi kestim. Ona ulaşamayacaksam, ona dokunamayacaksam ellerimin bir kıymeti yoktu gözümde.
Her şafak vakti benim için kıymetliydi, Amed'de bir şafak vakti en kıymetlim oldu.
Ben Bengi Rima Kaplanoğlu, bir şafak vakti tüm hayatı töre denilen illetle beraber güneşi doğan kadın...
---------
İlk kez bir töre kitabı yazıyorum. Çok şaşkınım. Umarım beğenirsiniz. Sizce neler olacak fikri olan var mı. Yanımda olduğunuzu bilmek istiyorum. Sizleri öpen seven ablanız.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Amed'in Şafakları (Yakında)
Teen FictionBilinen berdelli töre hikayesi değildir. İçeriği anlamanız için bir kaç bölüm okumanız gerekmektedir. Yetişkin içeriklidir.