Felix mor saçlarını örten pelerini biraz daha aşağıya doğru çekiştirdi. Siyah botları çamura bulanırken gözlerini devirdi ve başının üstünde uçan Arcel'e laf attı. "Ben burada çamurlara bulanayım sense havada uç Arcel, kınadım."Arcel kibirli bakışları ile cadısına baktı ve Felix gibi göz devirip patilerini yalamaya başladı. Gittikçe hızla çarptığı kanatlarının ardından Felix'e cevap verdi. "Belki biraz akıllı olup büyü yapabilirdin cadı."
Felix pelerinin içindeki çantasını sıkıca tuttuktan sonra "Bugün dolunay var, şatoya gidene kadar kendimi tehlikeye atamam." diye mırıldandı ve çamurların içinde yürümeye devam etti. Ormandan yükselen kurt sesleri Felix'in dediğini doğrulamışçasına artmıştı.
Gece yarısına yirmi dakika kala Seungmin'in attığı mesajla çoktan yola koyulmuştu Felix. Vampirin acı içinde olduğunu biliyordu, hepsinden çok kanını içmek için vahşileştiğinin de farkındaydı. Bu yüzden vakit kaybetmeden ona ulaşmaya çalışıyordu.
"Şato bu ağacın arkasında." dedikten sonra cadının başının üstüne kondu Arcel. Felix bununla beraber hızla adımlarla büyük ağaca doğru ilerledi. Birkaç dalı hırsla kenara çektikten sonra karşısına çıkan şatoyla derin bir nefes aldı.
Arcel'in bakışları tepede uçan yarasa formundaki vampirlere kayarken Felix çoktan çantasındaki iksirlere yönelmişti. "Sorun çıkmayacağından emin miyiz cadı?" diye soran Arcel ile Felix duraksadı ve hafifçe tebessüm etti.
Koruyucu, cadısının yüz ifadesini görünce sessizleşti ve uçarak pelerinin altına girdi. Felix hızlı hareketlerle çıkardığı iksiri pelerine denk gelecek şekilde başından aşağıya döktü. Boşalttığı şişeyi çantasına geri atarken bu sefer avucunu açtı ve sessizce bir büyü mırıldandı. Büyüyle beraber anında avucunda beliren cadı süpürgesini tuttu ve üstüne oturdu.
"Bu sefer değil."
Felix hızlıca havaya yükselirken şatoyu saran yarasalar etrafta dönmeyi bıraktı. Arcel onlara doğru yaklaşan yarasalarla küçük bir tıslama bıraktı. Koruyucunun alnındaki mor taş ile Felix'in mor gözleri aynı anda parlarken çıkardıkları tuhaf fısıltılarla yarasaların birer birer yere düşmesini sağladılar.
Cadı hız kesmeden şatonun tepesinde varırken açık pencereden içeri girdi ve süpürgesini bir kenara attı. "Arcel, lütfen bariyer oluştur." dedikten sonra yere çöktü. Botundaki çakıyı çıkardığı gibi elinde derin bir kesik açtı ve kanının damlamasına izin verdi.
Yere dökülen kanları temiz eliyle şekillendiren Felix gözlerini kırpmadan kanını akıtmaya devam etti. Gözleri beyaz kısmına kadar mora boyanırken tamamlanan amblemin ortasına oturdu. Şatoda kanının kokusunu alan tek vampir şu an zindanların en derinlerindeydi.
Felix oturduğu yerde yükselirken uzun saçları havalanmaya başlamıştı. Koruyucunun alnındaki taş ve gözleri de mor renkle parlarken Felix'in dudaklarından durmaksızın anlamsız sözler çıkıyordu.
"Buraya gel, kanımın en derin arzusu."
Felix'in çizdiği amblemdeki kanlar hareket etmeye başlarken şatoda hissedilen farklı aurayla tüm vampirler şatonun tepesine çıkmaya çalışıyordu. Arcel'in oluşturduğu bariyerler yüzünden tepeye varmadan hepsi birer birer geriye gidiyordu.
"Gel Ruby, kanımı takip et."
Sam duyduğu fısıltılarle kırmızı gözlerini açarken kansızlıktan solan beyaz tenine renk gelmeye başlamıştı. "Kanımın tek sahibi, direnme." sözlerini ve burnuna dolan kanın kokusu ile Sam son iradesini de kaybetmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
take a bite ✓
Fanfictioncadı felix bir vampir ısırığını boynunda taşımak istiyordu. | social & utopia & texting | by larren