Tanrı'nın Eşsiz Aynası

7 3 0
                                    

Kahverengi dağların kutsandığı, yeşil vadiyi süslemek için rengarenk çiçeklerin açtığı uçsuz bucaksız bir ülkenin en ortasında durmuş ellerim havada kutsanan sözleri dinliyorum. Bu diyarın bir insanıyım ve bununla gurur duyuyorum. Nefes aldığım müddetçe bu vadinin ortasına gelip gökyüzüne minnetle gülümseyeceğim, elimi havaya kaldırıp gökyüzüne şiirler söyleyeceğim.

'Ey bana kutsallığımı veren Tanrı'nın eşsiz aynası, beni güneşinle ısıtıp diyarımı aydınlatan ışığınla, dağları bile un ufak eden gücünle, gecenin ıssız karanlığından farksız ay gözlerinle, bana güç ver. Ölülerin her kemiği dünyana ağaç olsun, her derisi toprağına kök versin, içlerindeki ruh dünyana çiçek versin, ben senin gökyüzünde nefes olayım, bana bilgeliğinden ver.'

Bu uzun sözleri ezberlediğimde henüz dört yaşındaydım. Buranın en tehlikeli yırtıcısı olan Fredui kuşunu ilk öldürdüğümde sadece sekiz yaşındaydım. Diyarın en zeki büyücüsü seçildiğimde ise dokuz yaşımı henüz bitirmiştim. Her şeyi o kadar çabuk öğrenmiştim ki on altı yaşında küçük bir kız çocuğu diye gördükleri ben, şimdi diğer diyarların kat be kat büyük askerlerinin yanında yemin edebiliyorum. Bunun general babamla veya bir başkasıyla ilgisi yok. Ben doğduğum andan beri Lord olacağımı biliyordum. Tanrı beni çoktan seçmişti.

Şimdi ise renklerle tasvir ettiğimiz diyarlarla dostluk için yarışlar düzenlemiştir. Her diyardan üç kişi seçilmişti. Benim olmam her ne kadar hoş karşılanmamış olsa da beşinci kişi sakatlandığı için beni mecburen dahil ettiler. Bu arada beşinci kişiyi ben sakatladım. Pişman değilim, ondan güçlüyüm ve yarışan ben olmalıyım. Yaşımın ne önemi var ki?

Her diyarın kendine has özellikleri vardır. Bizim diyarın özelliği Lord diye seçilen kişinin çok uzun ömürlü olması ve güçlerinin sınırsız olmasıydı. Ve büyücüydük hepimiz. Her diyarın temsil ettiği güçleri varken bizimki ateşti. Bu yüzden bize ateşin doğduğu yer olan şeytanın adını verdiler. Biz kendimize Zigwarts desek bile Şeytanın oğlu Lucifer ya da kızı Lilith olarak Lordlarımızdan bahsedilir. Ama onların görmediği ya da gördüklerinde anlatmaya fırsatları olmayan bir farklılık var. İçimiz alev gibi yanarken, dışarıya buzlarımızı salardık. Bu o kadar soğuktu ki düşman soğuktan kaskatı kesilmekle kalmayıp yanıyordu da. Kalıntıları görenler ateş çıkardığımızı zannediyordua ama kesinlikle kırmızı bir alev değil bu. Alev alev yanan vücutlarımızdan ateşten daha beter yakan bir soğuk çıkıyor. Ancak bu her Zigwarts halkının kullanabileceği bir büyü değil. Lordlar ve krallar kullanabilir. Bir de ben kullanıyorum. On altı yaşında, Lord olduğunu iddia ettiği için nefret edilen, ben.

Bizimle eş değer güçte bir diyar daha var. Asırlardır düşman olduğumuz, savaşsak bile kazananın olmadığı ve iki tarafın da kaybettiği güçte bir diyar. Annemi öldürenler de onlar. Kendilerine Askay deseler bile biz onları Yıldızların Çocukları olarak biliriz. Çünkü gözlerine bakarak ne düşündüğünü bilirlerdi ve yıldızlar onlar savaştığında hep yeryüzüne yakın olur. Onlardan güç alıyorlardı sanırım çünkü onlar hakkında söylenenler sadece söylentiden ibaret. Sinsiler, arkadan vurmayı severler, bencillikleriyle boğulurlar. Onlar kadar bizim de insanımız öldü. Ancak diğer diyarlar bizim acımasızca saldırdığımızı söyleyip bizi kınarken, onlara taziyede bulundular. Ya benim annem? Neden kimse benim için de taziyede bulunmadı?

Bizimle çok yakın ve iyi iliskileri olan diyar var. Kaderin Gözcüleri deriz onlara. Geleceği çok iyi görürler ama kesinlikle söylemezler. Diyarlarına, Ölülerin Evi deriz çünkü ölülerden haber aldığını biliyoruz. Ölülerle araları çok iyiydi. Ve karşımda onların diyarlarından dostum duruyor. Onun adı Locus. Sapsarı, çok uzun saçları ne kadar parlaksa, cildi o kadar soluk. Biraz kısa boylu ama şirin diyemem ona. Sadece gülümsediğinde çocuk gibi görünür. . Elbiseleri her zaman sade ve narin. Ama şu an simsiyah giyinmiş bana gülümsüyor. O da elleri yukarıdayken en az benim kadar kendinden emindi.

Lord'un ÖlümüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin