Üzerime, seçtiğim şeyleri giydikten sonra son bir kez saç surat hal kontrolu yapıp çok sevdiğim parfümümü sıktım ve kapının önüne çıkıp botumu giydim. Aslında botluk bir hava yoktu artık, çünkü kar yağmayı çoktan bırakmıştı. Yine de tarz olmak için giyiyordum, her ne kadar günün sonunda bacaklarım ağrıdan durulmayacak duruma gelecek olsa da sorun değildi yani.
Kapıyı kilitleyip anahtarı cebime attıktan sonra binadan çıkıp Jeongin'in attığı konuma gitmeye başladım. Attığı konuma göre iş yeri evinin yakınlarında olduğu için çok da yürümeme gerek kalmayacak gibi gözüküyordu. Enerjimi Jeongin için saklayabilirdim yani.
Ellerim cebimde hiçbir şeyi iplemez halimle öyle etrafımı boş bakışlarla izleye izleye yürüyordum. Hava güzeldi, yeni bakım yaptığım için bebek gibi hissediyordum ve birkaç dakika sonra pembe saçın en çok yakıştığı kişiyle karşılıklı tatlı yiyip tatlı konuşacaktık. Bazı ucubelerin keyfimi bir anlığına kaçırmış olmalarını saymazsak ve gün sonunda bir sorun çıkmazsa günüme on üzerinden on verebilirdim. Hwang Hyunjin günü!!!!!
Yolumu kısaltmak için parkın içinden yürümeye başladığım sıra arkamda hissettiğim adım sesleriyle kafamı arkaya çevirdim. Benden oldukça uzun ve bir o kadar da yapılı birisi öylece yürüyordu sadece. Bir sorun teşkil etmediğini düşünerek yürümeye devam ettim. Sonuçta bu park sadece benim için yapılmamıştı, başkaları da yürüyebilir değil mi?
Elimdeki telefona kısaca bakıp cebime koyduktan sonra parkın çıkış kapısında duran kişiyle garip bir sekilde gerilmiştim. Az önce arkamdan yürüyen kişiyle aynı büyüklükteki kişi elleri arkasında öylece dikilmiş benim olduğum yöne doğru bakıyordu. Sikmese bari.
Kapının yakınına geldiğimde adamın bir anda benim geçeceğim yere geçip karşımda durmaya başlamasıyla boku yediğimi hissetmiştim. Çok önsezili biriyimdir hemen şıp diye anlarım.
"Hyunjin mi adın?"
Adamın konuşmasıyla kulağımı dolduran, hayatımdan duyduğum en kalın sesti, daha da gerilmeme engel olamayıp dediğine yalnızca kafa salladım. Ben, önümdeki adama bakarken arkamda tekrar hissetmeye başladığım derin nefes alış verişleriyle ruhumu teslim edecek noktaya gelmiştim artık. Şuracıkta ölecektim resmen.
Arkamdaki kişi elini omzuma atmasıyla beni yere vurması bir olunca o arada geçen birkaç saniye sanki silinmiş gibi hissettirmişti. Bir anda yere düşünce sarsılan görüş açımı tekrar toparlayıp durduğum yerden karşımda dikilen iki kişiye bakmaya başladım.
Yalnızca bakmakla yetindiğim sırada az sonra neler olacağını kafamda kurup deli oluyordum içimde. Evet Hyunjin birazdan çok pis şekilde dayak yiyeceksin, umarım yaşarsın.
-
jeongin
jeongin
pist nerde kaldin?
17.50hyunjiiiiiiiinnnnn
17.56lan cidden kacirildin mi yoksa
NE DEDİM BEN
GİTTİ GUL GİBİ COCUK
18.05Hyunjin ne aramalarıma ne de mesajlarıma hiçbir şekilde dönmediği için sonunda normak olarak endişelenmeye başlamıştım. Dünki gibi değildi çünkü daha birkaç dakika önce konuştuğum çocuktan şuan cevap anlamıyordum. Görmemesi gibi bir olasılık olamazdı çünkü Hyunjin nereye gitse şarkı dinliyordu. YANİ KESİN BAŞINA BİR ŞEY GELDİ!!!
Ne yapacağımı bilemez halde iş yerinin yakınlarındaki sokaklara tek tek girip farklı yollara çıkmaya başladım. Nereden gelebileceğini bilmediğim için her yere bakmam gerekiyordu. Yoksa şu çocuğa hayatta ulaşamazdım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pink haired guy ,, hyunin
FanfictionBatıl inançlara oldukça bağlı olan Hyunjin gördüğü pembe saçlı çocuğa yaklaşabilmek için kendince bir yol ararken mevsim gereği yağan kar ile artık çocuğa iyice takıntılı hale gelmiştir. 〃 texting + düzyazı