Gece arada bir uyuyarak sabahı getirebilmiştim sonunda. Gerçekten her bir kemiğim, her bir kasım öyle bir ağrıyordu ki arada bir acıdan bayılır gibi olduktan sonra canım acıdığı için geri uyanıyordum. Çok garip durumlar içersindeyim gerçekten. Umarım bidaha dövmezler.
En son gözümü açtığım sıra şükür ki güneş yavaştan doğmaya başlamıştı. Jeongin ise hala koltukta mışıl mışıl uyuyordu. Pembiş saçları dağılmıştı, yüzü ise yastığa sürtünüp durduğu için hafiften kızarmıştı. Şuan uyanıp saçlarının tepeye dikilmiş halini ve o şirin suratını daha net görebilmek istiyordum ki saat henüz yedi falandı ve Jeongin'in ne zaman uyanacağına dair en ufak bir fikrim dahi yoktu.
-
09.37
Ben uyandıktan birkaç dakika sonra hemşire gelip tekerlekli masayı yatağımın önüne koydu, elinde getirdiği tepsiyi de üzerine koyup yemem için tembihledikten sonra odadan çıktı. Sanki on yaşındayız da yemeyeceğiz. Tepsidekilerle uzunca bakıştıktan sonra her ne kadar sevmediğim şeyler olsalar da yemek zorunda kalmıştım çünkü ilaç içmem de gerekiyordu. Kendimi şu henüz tamamlanmamış bir günlük hastane hayatımda yatalak hasta gibi hissetmeye başlamıştım cidden. Tabii bir noktada rahattı da, insanlar dediklerinizi yapıyor sonra her şey ayağınıza geliyor falan. Paşalar gibiyim kısacası.
Kahvaltımı bitirip hemşirenin yanıma bıraktığı ilaçları da içtikten sonra yine bir uyku bastırmıştı. Yemeğin ve ilaçların verdiği ağırlıkla hop diye uykuya dalmıştım yine, ki bu uyku bütün gece aralıklarla uyuyup uyandığım uykudan kat ve kat iyi hissetirmişti. Ağrılarımı hissetmez bir şekilde geçirdiğim huzurlu bir buçuk saatti.
Ben bilmem kaçıncı uykumdan uyandığım sırada da Jeongin çoktan uyanmış bir şekilde yattığı yeri toparlıyordu. Saçı tam da görmek istediğim gibi tepede dikilmişti, şuan küçük pembe bir kirpiye benziyordu aynı.
''Günaydın''
''Günaydın~ Rahat uyudun mu bari?''
''Hmm hemde nasıl. Süper verimli bir iş günü geçireceğim bu uykudan sonra'' Dedikten sonra uzunca gerinip belini sağa sola çevirdi. Evet Jeongin çok belli oluyor güzel uyuduğun.
''Gidiyor musun şimdi?'' Yüzümü asarak söylediğim şeye karşılık yanıma yaklaşıp elini yüzüme attı ve hafifçe okşadı. ''Burada senine kalmayı çok isterdim ama maalesef ki para kazanmam gerekiyor''
Aşkım sen o pamuk ellerinle yüzümü okşadın ya hu bana kırk yıl yeter git tabi.(💗🫶🏻💙💚❣️) Ama naz yapmak gerek.
''Of''
''İş çıkışı yine gelmeye çalışırım''
''Sen gelene kadar bizim mallar gelecek. Bide onları çekeceğim''
''Eğlence işte sana, fena mı?''
''Hmm tabi canım hem de ne eğlence''
''Neyse, gelmeye çalışacağım canım, bayy''
''Canım''
Kısık sesle söylediğim şeyle çoktan çantasını alıp odadan çıkmıştı. Şimdi öğlene kadar falan yalnız kalmak zorundaydım. Hemşire sabah geldiğinde akşamına gidebileceğimi söylemişti aslında, bu yüzden biraz da sevinmem gerekiyordu ama zaman o kadar yavaş geçiyordu ki sanki on gündür hastanedeymiş gibi hissediyordum.
Neyse, Jeongin gittikten sonraki ilk yarım saati karşımdaki televizyonu, kanallar arasında habire geçe geçe izledikten sonra sonunda sıkılıp kapattım. Ama televizyonu kapatınca da yapacak bir şey bulamadığım için yeniden açıp saçma salak filmlerin oynatıldığı bir kanalı açtım ve izlemeye devam ettim. Şu ikinci denemem de öyle çok bir zevk vermediği için tekrar kapatıp yerimde kıpırdanmaya başladım. Bana yerimden kalkmamamı falan söylemedikleri için kalkıp gezebileceğimi düşünerek yattığım yerde dikleştim. Sırtımın çıtır çıtır kırılmasını duyduktan sonra rahatlamış bir şekilde bacaklarımı da oynattım, onlar da aynı şekilde çıtırdadıklarında yattığımdan beri bir milim bile hareket etmediğimi fark etmiştim. Vücudum resmen yeniden uyandı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
pink haired guy ,, hyunin
FanficBatıl inançlara oldukça bağlı olan Hyunjin gördüğü pembe saçlı çocuğa yaklaşabilmek için kendince bir yol ararken mevsim gereği yağan kar ile artık çocuğa iyice takıntılı hale gelmiştir. 〃 texting + düzyazı