'Yayımla' yazısının üstünde duran maus simgesine dalmış olan gök mavisi gözler heyecanla parlıyorlardı. Topuzundan alnının kenarlarına düşmüş altın sarısı asi dalgalar onu rahatsız etse de elini bilgisayardan çekemeyecek kadar dalmıştı... Midesi, aldığı her nefesle daha da fazla bulanırken aklı sadece yazdıklarındaydı.
Beğenilmeyeceğine inandığın sürece beğenilmeyeceksin... Nerede bu satırları yazan kızın cesareti peki? Nereye kayboldu? Kendine inan ve tıkla şu yazıya yoksa bu korkaklığınla hiçbir şey yapamayacaksın. Eğer bunu yapmazsan sesinin güzelliğine rağmen şarkı söylemekten çekinen , güzel çizim yapmasına rağmen çizdiklerini kendine saklayan insanlardan ne farkın kalır? Hayır! Kendine ait sebeplerin falan yok senin. Psikoloji okuyan bir insan olarak buna kısaca 'Kendini Kandırmak' denir. Ve sen bunu gayet net biliyorsun değil mi?
Ve bastı. İşaret parmağı kendisine korkmadığını ispatlamak adına hızlıca tıkladı yazıya. Az öncekinden bu yana geçen bir saniye ne de büyük bir değişim getimişti kendisine. Az önce kendisini yazısını yayımlamaya dair çekincelere sahip bir korkak gibi hissederken şimdi tüm dünyayı fethetmişçesine cesur hissediyordu. Evet geçen belki bir saniyeydi ama getirdikleri bir dünya duygu değişimiydi.
Yüzünde heyecanlı gülümsemesiyle bağdaş kurduğu yatağından kalkıp pijamasının paçasını yerde sürüye sürüye banyosuna gitti. Aynadaki aksinde hala aynı gülümseme vardı. Gözleri hala aynı heyecandan ötürü parlaktı. Sonunda yapmıştı işte. Bir blog açmış, yazmaya başlamış ve yayınlamıştı. Belki dünyayı fethetmemişti ama kendisini fethetmişti artık. Çekincelerine saldırmış, korkularına ateş etmişti...
Su tüm vücudundan damlalar halinde akarken o, düşünüyordu. İki bölümde incelediği hayatını, koruyuculukta üstün başarılara sahip babasını, çıkamadığı bu evi... Mis kokulu banyosunda hayatına lanet de ediyord , şükür de. Lacivert bornozunu giydikten sonra ayaklarındaki ıslaklıkların, güneş ışığıyla parlayan parkede leke bırakmasını umursamadan odasına geri döndü ve beyaz gardrobunu açtı. Söz hakkının olmadığı hayatında kendi kararlarını verebildiği ufak tefek şeylerle bile mutlu oluyordu. Kıyafetlerini seçmesi gibi küçük olaylar yüzündeki ufak tebessümlerin sebebiydi ve bu işleri elinden geldiğince detaylı yapmaya çalışıyordu. Oysa her yeni gün bir öncekinin aynısıyken her sabah böyle hazırlanmanın anlamının olmayışı minik tebessümünün saçmalığını göze seriyordu. Birileri düşüneceği şeylere kadar tasarlamıştı bu sahneyi ama diğer insanlarınkinden farklı olarak kendisine tasarlanan hayatı ezberlemişti kız.Ne yaşayacağını biliyordu çünkü her gün aynı şeyleri yaşıyordu. Bu haksızlık değil miydi? Herkes hayatının ne kadar farklı ne kadar heyecan verici olduğuna dair atıp tutarken onun bozuk plak gibi aynı şeyleri tekrar ve tekrar yaşaması... Bu koca evin, korumalar ordusunun içinde; bu koca dünyada ve milyonlarca insanın arasında yapayalnızdı.
Siyah belden oturtmalı elbisesine, taradığı saçlarına, kalem çektiği gözlerine baktı alayla karışık acıyla. Gerçek buydu işte. Telefonundaki şarkıları, bilgisayarı, milyonlarca kitabı ya da on yıl önceden hatırladığı annesinin yüzü bu yalnızlığı değiştirmiyordu, belki sadece kendisini kandırmasını sağlıyorlardı.Kapısının tıklamasıyla bakışları aynadan kapıya çevrildiğinde bile kimin geldiğini de ne diyeceğini de biliyordu.
"Gel Leyla Abla." İçindeki zehirvari düşüncelerine rağmen ifadesizdi sesi.
Siyah etekli, beyaz gömlekli orta yaşlarındaki bu kadın beş yıldır burada çalışanlardan birisiydi ve kahvaltıya her zamankinden biraz geç kaldığında -elbette babasının emriyle- onu çağırmaya gelirdi. Sanki çağırmasa unutacakmış gibi.
"Babanız-"
"Kahvaltıya çağırıyor biliyorum. Ona geleceğimi iletirsin."
Kadın lafının bölünmesine pek de şaşırmış görünmeden odadan çıkarken uzaklaşan ayak sesleri genç kızın kulaklarına ulaşıyordu. Yatağının yanına bıraktığı sırt çantasını eline alıp odadan çıktı ve babasına inat yavaş adımlarla merdivenden inmeye başladı kız. Neyin inadıydı bu diye soracaklar olacaktır. Neyin inadı?...
Bir gün olsun onu kahvaltıya çağıranın babası olmasını isterdi. Bir kez olsun onu alarmların değil babasının sesinin uyandırmasını isterdi. Sadece tek sefer olsun ona gerçekten baba diyebilmeyi isterdi. Ona gerçekten baba olmasını isterdi. Buydu işte sebebi. Babasının gerçek bir babadan uzak olan tavırlarıydı.