Soğuk... Daha gözlerini açmadan iliklerinde hissediyordu soğuğu. Ve öyle uyuşuktu ki gözlerini açmak içinden dahi gelmiyor, tekrar uyumak istiyordu.
Cereyan yapan bir eve dolan rüzgar kadar hızlı doldurdu anılar beynini. Arabaya binişinden, mendili burnunda hissetmesine kadar her şey az önce boş olan beynine bir anda üşüşmüştü.
Ve her şeyin rüya olduğunu tekrarlayıp durdu. Rüya olmalıydı. Hatta bir kabus olmalıydı ki onun etkisiyle yatağından şu anda sırtını ağrıtan sert zemine düşmüştü. Hem bu yakıcı soğuğun sebebi belki de pencereyi açık unutmasıydı. Olabilirdi, değil mi?
Gözleri ürkekçe açılmış ve ani beyazlıkla tekrar kapanmak zorunda kalmışlardı. Ve o kısacık süre bile yaşadıklarının rüya olmadığını kanıtlamıştı.Ellerini yere koydu, vücuduna karşı gelerek ayağa kalktı. Her hücresi biraz daha uyku için yalvarırken onlara sırt çevirmek biraz zordu. Yine de üstüne yatmış olduğundan uyuşmuş sol kolunu ovalarken bile tetikte olmaya zorluyordu kendisini. Bulunduğu yer bir buzdolabının insanı içine alabilecek kadar büyütülmüş versiyonu gibi soğuk ve göz acıtırcasına beyazdı. Ayağa kalktığında 3 adımdan fazla atamıyordu bile. Allah aşkına hangi cehennemdeydi? Gözleri herhangi bir renk ararcasına etrafını taradığında -ki pek uzun sürmemişti- ulaşamayacağı yükseklikteki tavanda minik bir pencerenin olduğunu ve köşelere yerleştirilmiş kameralar olduğunu farketti. Aklına gelen en mantıklı şey fidye için kaçırıldığıydı. Ama neden böyle bir yere bırakılma ihtiyacındalardı akıl edemiyordu. Belki de amaçları daha farklıydı? Neticede babasının onu, kendinden nefret etmesi pahasına koruması annesinin ölümündendi ve yine tarih tekerrür etmiş, ne kadar korursa korusun belki kızı da aynı sebepten öldürülmek isteniyordu.
Genç kız buz tutmuş elleriyle şakaklarına masaj yaptı. Bu soruların cevaplarını kendi başına bulamazdı. Bu yüzden beklemeliydi. Elbet birisi onu öldürmeye ya da bir şeyler söylemeye gelecekti.
Zaman geçti, etraf mümkünmüş gibi daha da soğudu. Ve uyuşan zihni yüksek sesle kimsenin gelmeyeceğini söyledi ona. Buraya soğuktan öldürülmek için bırakılmıştı. Ve kimse içindeki 'neden' diye haykıran sesi umursayıp yanına gelmeyecekti. Yüzü acıyla çarpıldı, gözleri tüm soğuğa rağmen usulca doldu. Soğukkanlılıkla önlerindeki ekrandan izleyeceklerdi ölümün onu yavaşça ele geçirişini.
Hissettiği umutsuzluğa rağmen birkaç adımda kapıya vardı, yapabileceği belki de tek şeyi yapmaya başladı. Bağırmaya. O kadar kolay pes etmeyecekti. Defalarca, boğzazını parçalamayı göze alarak yardım istedi, her cevap alamayışında daha da çok öfkelendi. Sonra kendisini buraya koyanlara lanet etmeye başladı. Kelimeler artık herhangi bir mantık süzgecinden geçmeden direkt ağzına varıyor ve havaya karışıyorlardı. Ne diyor duymuyor, yumruklarını kapıya vuruşunda ne hissediyor bilmiyordu. Kendi vücuduna hapsolmuş, vücudunun kafayı sıyırmış gibi davranışlarını inceliyor ancak onu durduramıyordu. Sadece görüyordu. Gözlerini büyüterek yaptığı şeylere bakıyor, kendine engel olamıyor belki de olmuyordu. Öleceğini bilen bir bedenin son çırpınışları...
Vücudu soğuktan, yorgunluktan iflas etmek üzereyken duvarın herhangi bir köşesine çöktü. Bakışları tavandaki karanlık geceye dalmıştı. Ay her zamankinden daha mı sönük daha mı ufaktı acaba? Oysa farklı olan ay değildi biliyordu. Farklı olan bakan gözleriydi. O bakışın ardındaki çaresizlikti. Bulunduğu bu yer gözünde tabut kadar küçülmüş, akciğerleri nefes alamayacak kadar daralmıştı. Kesik nefeslerini umursamazken bakışlarını da aydan çekmedi. Ölmeden önce gördüğü son şey bu beyaz duvarlardansa gecenin karanlığını aydınlatmaya uğraşan ay olduğundan, memnundu. İçindeki mantık kırıntıları direnmesini, bu kadar kolay pes etmemesini fısıldıyordu ama vücudunun bu emre uyacağı şüpheliydi. Son bi gayretle usulca bakışını pencereden çekti ve kendisine en yakın kameraya çevirdi. Yalnızca dudaklarını oynatarak 'neden' dedi. Bunu ona neden yapıyorlardı? Gözleri kamerada bir süre oyalandı ardından pencereye tekrar döndü. Ölüm geçen her an yaklaşıyor ve ondan bazı parçalar sessizce ölüyorlardı. Nefes alışverişi ağırlaştı önce. Ve sonra dünya kendisine bakan bir çift mavi gözü kaybetti.