yeonjun evde olmayı sevdiğini zanneden ve aynı fikirde olmadığı insanlarla iletişim kurmanın imkamsız olduğunu düşünen bir oğlan. yeonjunun böyle düşünmek için çok haklı sebepleri var.
babası.
choi yeonjun ve choi siwon.
evlat-baba ilişkileri olmasa birbirinden nefret edecek iki birey.
yeonjunun tamamen birey olmasının yakın bir zamana ait olduğunu düşünürsek nefretlerinin de yeni olduğunu düşünebiliriz ama yanılırız.
yeonjun kendine ait ne anısı varsa her birinde babasına "iyi nitelikli" duygular beslemediğini hatırlıyor.
babasının, varlığa ve insanlığa ters bir karakter olduğunu savunuyor, kendi içinde. başka da kimseyle bunun müzakeresini yapmıyor zaten. taehyun da dahil.
ikisi de aynı şartlar altında yaşıyor ama hayat yeonjuna daha çok cehennem oluyor. çünkü taehyun düşünmüyor. dinlemiyor. takılmıyor. sorgulamıyor.
choi siwon, iki çocuğuna da eşit uzaklıkta duruyor ama choi taehyun ilizyonlara kanıyor. kendisini babasıyla dip dibe zannediyor. çünkü o, abisi gibi sabah akşam babasıyla kavga etmiyor. hiç hakarete uğramıyor. sevildiğini hissetmek için abisinin, ailesiyle iletişimsizliğini kendine pay biçiyor. abisinin saçlarına çok özeniyor ama şapkadan çıkan tavşanları bırakmıyor.
ve şimdi birlikte pikniğe gidiyor olmalarını her ikisi de garipsiyor. belki kyunsung olmasa buraya gelmeyeceklerini ikisi de tahmin ediyor. dahası ikisi de kardeş bağları olmamasına üzülmüyor ve umursamıyor.
choi yeonjun yanından pek nadir ayırdığı bej çantasıyla, baharı ağırlayan kasabayı izleye izleye yürüyor. haftalardır burda ama açan çiçekleri yeni fark ediyor. evden çıkmak genelde ona, pek iç açıcı gelmiyor.
kardeşi ve kuzeninin adımlarından gelen hışırtılar kesilince, parıl parıl mesir alanında gezinen bakışlarını o yöne çeviriyor.
birkaç adım ötede kardeşiyle göz göze bir oğlan var. kendi yaşlarında. oldukça tanıdık bir oğlan. daha önce bembeyaz kocaman bir monta sarılmış halde, soobinin yanında gördüğü bir oğlan.
şimdi karşısında köprücüklerine kadar açıkta bırakan çizgili salaş bir bluzla duruyor. ensesine kadar uzanan saçları güneşin altında kızıla çalıyor. tepedeki güneş onu öyle bir yakmış ki... yanaklarının kırmızısı ve boynundan salınan ter damlaları bu mesafeden bile gözüküyor. arkasında kalan dağlarla resmen kartpostal taplosu gibi duruyor. elinde bir kitap kolunda incecik bir saat var. sanki geçen hafta okuduğu bir şiiri hatırlatıyor yeonjuna. karanlığı delip geçen beyaz montuyla da çok güzel gelmişti gözüne ama şimdi onu resmedebilecekmiş gibi hissediyor. Oysa yeonjun fırça tutmayı bile beceremiyor.
oğlan, kardeşiyle konuşurken tek yapabildiği onu izlemek oluyor. ensesine kadar uzanan saçlarını savurarak ona doğru dönüp "gölge bulmanız zor olabilir" dediğinde öylece kalıyor.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
bu yazıma bir isim koysaydım seni koyardım, yeongyu
Teen Fictionbu yazım. yaz mevsimim ve kelimlerim hepsi sana adanmış choi