Sopa ve diş yasası

8 3 2
                                    

Buck'ın Dyea sahilindeki ilk günü kâbus gibiydi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Buck'ın Dyea sahilindeki ilk günü kâbus gibiydi. Her saati şaşkınlık ve sürprizlerle doluydu. Birdenbire uygarlığın kucağından koparılarak ilkelliğin ortasına savrulmuştu. Tembel, güneşli, aylak aylak dolaşıp sıkılmaktan başka yapacak bir şeyin olmadığı bir hayat değildi kesinlikle. Burada ne huzur, ne dinlenme, ne de bir an olsun güvenlik vardı. Her şey karmaşa ve hareket halindeydi ve her an hayati tehlike vardı. Sürekli uyanık olmak şarttı, çünkü bu köpekler ve adamlar, şehirli köpeklerle adamlara benzemiyordu. Bunların hepsi vahşiydi, sopa ve diş yasasından başka hiçbir şey tanımıyorlardı.

Daha önce, bu kurta benzer köpekler gibi kavga eden köpek hiç görmemişti ve ilk deneyimi de ona unutulmaz bir ders oldu. Aslında başkasının başına gelmiş bir deneyimdi, yoksa Buck bundan yararlanacak kadar yaşayamazdı. Kurban Curly olmuştu. Bir odun deposunun yanında kamp kurmuşlardı, burada Curly arkadaşça tavırlarıyla, yetişkin bir kurt büyüklüğündeki bir Eskimo köpeğine yanaşmaya çalışmıştı, gerçi köpek kendisinin yarısı kadar bile değildi. Hiçbir uyarı olmamıştı, sadece yıldırım gibi bir hamle, dişlerin madeni bir sesle birbirine çarpışı, aynı derecede çevik bir geri sıçrayış ve Curly'nin yüzü gözünden dişlerine kadar yırtılmıştı.

Vurup kaçmak kurtlara özgü dövüş şekliydi, ama burada daha da fazlası vardı. Anında otuz kırk Eskimo köpeği oraya gelerek kavga edenleri kasıtlı ve sessiz bir çember içine aldı. Buck ne bu sessiz maksadı anlamıştı, ne de yalanırken gösterdikleri isteği. Curly düşmanına saldırdı, o da tekrar vurup yana sıçradı. Curly'nin bir sonraki hamlesini göğsüyle karşıladı, bunu öyle tuhaf bir şekilde yaptı ki, Curly yere yuvarlandı. Bir daha da ayağa kalkamadı. Seyreden Eskimo köpeklerinin beklediği de buydu. Hırlayıp havlayarak üzerine kapandılar ve Curly acı dolu bir çığlık atarak, tüyleri dimdik bir gövdeler yığını altında yitip gitti. Her şey öylesine ani ve beklenmedik bir biçimde olmuştu ki, Buck şaşkınlık içinde kalakalmıştı. Spitz'in koyu kırmızı dilini alay edercesine çıkardığını ve François'nın bir baltayı savurarak köpek sürüsünün içine atladığını gördü. Sopalı üç adam köpekleri dağıtmasına yardım etti. Uzun sürmedi. Curly'nin alaşağı olduğu andan iki dakika sonra, saldırganların sonuncusu da sopayla kovalanmıştı. Ama Curly orada kanlı, çiğnenmiş karların içinde cansız yatıyordu, tam anlamıyla paramparça olmuştu. Esmer melez yanında durup ona bakarak ağzına geldiği gibi küfretti. Bu görüntü sonraları defalarca Buck'ın uykularını kaçıracaktı. Demek bu işler böyleydi. Centilmenlik yoktu. Bir kere düşmeyi gör, bitmiştin. Madem öyle, Buck da hiçbir zaman düşmemeye bakacaktı. Spitz bir kez daha dilini çıkartıp güldü ve o andan itibaren Buck Spitz'e karşı acı ve ölümsüz bir nefret duydu.

Curly'nin trajik ölümünün getirdiği şoku atlatamadan, Buck yeni bir şok daha yaşadı. Francois üzerine deri kayışlardan ve kopçalardan oluşan bir düzenek geçirdi. Bu bir koşum takımıydı, tıpkı evinde seyislerin atların üzerine koyduğunu gördüğü takımlar gibi. Tıpkı atlar gibi o da işe koşuldu; François'yı bir kızak üzerinde vadinin kıyısındaki ormana taşıyıp, ateş yakmak için bir yığın odunla geri getirdi. Koşum hayvanı haline getirildiği için gururu fazlasıyla incinmişti, ama isyan etmeyecek kadar akıllıydı, işe istekle ve ciddiyetle girişti ve her şey çok yeni ve yabancı olmasına rağmen, elinden gelenin en iyisini yaptı. Francois katıydı, dediklerinin anında yerine getirilmesini istiyordu ve kırbacının gücüyle dedikleri anında yerine getiriliyordu. Tecrübeli bir tekerlekçi olan Dave ise, ne zaman hata yapsa Buck'ın arka tarafını hafifçe ısıryordu. Spitz liderdi, o da aynı şekilde deneyimliydi ve her zaman Buck'a ulaşamasa da, arada bir azarlarcasına hırlıyor veya koşumlara ustaca yüklenerek Buck'ı gitmesi gereken yola koymaya çalışıyordu. Buck çabuk öğreniyordu ve iki arkadaşıyla François'nın verdiği ortak dersler sayesinde kısa sürede ilerledi. Kampa döndüklerinde, "Ho," denince durması, "Deh," denince gitmesi ve dönemeçleri açıktan alması gerektiğini, yüklü kızak yokuş aşağı dolu dizgin inerken de kızağa en yakın duran tekerlekçi köpekten uzak durmayı öğrenmişti.

Vahşetin Çağrısı (The Call Of The Wild)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin