Zilin ardı ardına çalmasıyla uyanan Elise gözlerini ovuşturup yatakta bir güzel gerindi. Dünkü gürültü göz önünde bulundurulduğunda gayet güzel bir uyku çekmişti. Sadece hafif bir sırt ağrısı vardı fakat o yaklaşık üç haftadır olan bir ağrıydı ve büyük ihtimalle yataktan dolayıydı ama yatağını alalı çok olmamıştı ve durduk yere yatak değiştirmek lüzumsuzdu. O yüzden katlanmak zorundaydı.
Kız saçlarını ensesinden çekip yarı açık gözleriyle her sabah yaptığı gibi odayı şöyle bir taradı. Güneş ışıkları pencereden dün dağınık bıraktığı masaya yansıyor, siyah kapaklı kitabın altın harflerini daha da parlak gösteriyordu. Masanın üstü karmakarışıktı. Bir tarafta üst üste özensizce konulmuş dağınık ders notları öbür taraftaysa ikisi kahve fincanı diğer ikisiyse su bardağı olan dört boş ve kirli bardak mutfağa götürülüp yıkanmayı bekliyordu. Sandalyesinin koluna astığı kol çantası kalın kulbuyla altında kalan beyaz tişörtü buruşturuyordu. Odanın kapı tarafı köşesindeki gardolabın yanına küçük iki tane koli üst üste konulmuş, hatta açılmış, fakat bir daha ellenmemişti. Camdan kırılan güneş ışıkları taşınmaktan toz içinde kalmış aynaya yansıyor üstündeki bütün pisliği açıkça meydana çıkarıyordu.
Genç kadın tekrar çalan zili çok umursamadan vücudunu yatağın yanındaki komidine çevirip gece lambasının yanında duran telefonunu aldı. Saat on bire geliyordu. Bu saatte kim olabilir diye düşündü. O sırada zil tekrar ve tekrar çaldı. Israrla zile basan kişi duyacakmış gibi sesini biraz yükselterek söylendi. "Tamam geliyorum." Ve inleyerek yattığı yerden doğruldu. Komidinin üstündeki iki günlük yarım suyu ayağa kalkarken kafasına dikip ağır adımlarla dış kapıya yöneldi.
Kapıya yürürken yarı yolda durup belini esnetti. Bu yaşta böyle bir bel ağrısı pek de normal duyulmuyordu ama Elise doktorlardan ve hastanelerden nefret ederdi. Hayatta en sevmediği şey hasta birinden ya da hastalıklardan bahsetmekti. Yani gidip de belinde ya da sırtında ya da hayatında ne gibi bir sorun olduğunu özellikle de bir doktordan duymak şu an isteyeceği son şeydi.
Kız esneyerek kapıyı açtı. Kapının sonunda açıldığını gören sarışın adam kafasını ciddiyetle baktığı telefonundan kaldırıp yüzüne bir gülümseme yerleştirdi ve telefonunu hızlıca cebine attı. Hiç teklif beklemeden rahat bir şekilde eve girip daha ne olduğunu yeni idrak eden sevgilisine sarıldı. "Ne hoş bir sürpriz." Dedi Elise sarışın adamın boynuna ellerini dolarken. Vincent, genç kadının ellerinden sıyrılıp sevgilisine kısa bir öpücük verdikten sonra hızlı adımlarla evi kısaca dolaşıp salona geçti.
"Güzelmiş. Yerleşebildin mi?"
Elise genç adamdan beklediği ilgiyi alamadığından modunun düştüğünü hissetti fakat hiç çaktırmadan adamın arkasından salona geçti. "Evet, Claire sağolsun çok yardım etti." Vincent'ın yüzünde bu ismi duyunca belli belirsiz bir hoşnutsuzluk belirse de sarışın adam bu ifadeyi hızlıca yok edip yerine yine aynı samimiyetteki gülüşünü yerleştirdi.
"Aç mısın? Ben de daha kahvaltı etmedim istersen birlikte edebiliriz." Sarışın adam ona doğru gelen sevgilisini görünce yüzüne bir sırıtış yerleştirerek kollarını davetkar şekilde açtı. "Geldiğimde o kadar aç değildim ama şu an bu görüntü iştahımı kesinlikle açtı." Elise gülerek ellerini yavaşça sevgilisinin boynuna dolarken olabildiğince sarışın adama yaklaştı. Artık yüzleri arasında çok mesafe kalmamıştı. Genç kadın karşısındaki dudaklara kısa bir hamle yaptı. "İstersen kahvaltımızı başka türlü de yapabiliriz." Dedi Vincent dudaklarıyla belini sıkıca kavradığı sevgilisinin dudaklarının arasının çok açılmasına izin vermeden. Kız gülerek karşısındaki adamı tekrar öptü. İkili gittikçe daha da birbirlerine kendini kaptırırken kapının sertçe çalındığını duydular.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Starry Eyes | Charles Leclerc
Fanfiction"Let me be there for your heart, let me love you like you need..."