3

49 10 5
                                    

- ♡ -

deli gibi yağmur yağıyordu. hava yeterince kasvetli ve soğuktu. üstelik hyunjin, öyle bir ruh halindeydi ki dışarıdaki yağmur onun yüzünden yağıyormuş gibi hissediyordu.

"umutsuz ev kadını gibi hissediyorum kendimi changbin hyung."

telefonun diğer ucundaki çocuk gülerken hyunjin dudağını bükmüş öylece salonunun ortasında oturuyordu.

"ciddiyim gülmesene! evi temizledim, yemek yaptım, masayı hazırladım. şimdi de eşimin işten dönmesini bekliyor gibiyim. ne kadar yalnız hissettiriyormuş ya!"

changbin, hyunjin görmese bile göz devirdi. abartmadan bir saniye bile duramıyordu arkadaşı. hyunjin kendini geriye bıraktı. gerçekten de felix gelmesi gereken saatte gelmemişti. belki de gelmeyecek, diye düşündü hyunjin. umutları tükeniyordu.

"hyunjin, abartmasana alt üstü bir saat gecikmiş, hem sen arayıp bir şey mi oldu diye sordun mu?"

duraksadı hyunjin. gerçekten de aramak neden aklına gelmemişti ki? aptallığı yüzünden sinirleri bozulmuştu şimdi. eliyle yüzünü sıvazladıktan sonra yeniden doğruldu.

"hayır."

changbin derin bir nefes verdi. ne ile uğraşıyorum ben diye kendini sorguladı birkaç saniye. hyunjin, cevap olarak aldığı sessizlik yüzünden daha da utandı. aptal hissediyordu cidden. bir şey demek için ağzını araladığı sırada kapı çaldı, heyecanla ayaklandı genç çocuk.

"hyung! kapatıyorum ben, görüşürüz."

telefonu arkadaşının suratına kapattıktan sonra koşarak kapıya ilerledi hyunjin. kapının yanındaki aynadan birkaç saniye kendine bakmış, ardından kapıyı açmıştı. hissettiği heyecan yüzünden kendini liseli aşıklar gibi hissediyordu. yüzündeki gülümseme, kapıyı açmasıyla eş zamanlı soldu hyunjin'in. felix, sırılsıklamdı. üstelik, ağlıyordu.

hyunjin panikle felix'i içeri çekti. yağmurdan dolayı ıslanıp alnına yapışan saçlarını çocuğun gözü önünden çektikten sonra bir yerinde bir şey var mı diye aceleyle kontrol etti. felix ise yalnızca ağlıyordu, kalbi yerinden çıkacak gibiydi.

"söyle bana, ne oldu?"

hyunjin elini felix'in yanağına yerleştirdi. baş parmağıyla göz yaşlarını kurularken felix kollarını önündeki bedene sarmıştı. hyunjin, üzerinin ıslanmasını hiç dert etmedi. daha sıkı sarıldı, felix'in ağlamasına izin verdi. burnu çocuğun ıslak saçları arasındayken bile içindeki endişeyi bastıramıyordu.

"hyunjin, hyunjin mio yok. nasıl olur böyle bir şey? ben beşinci katta oturuyorum, evden nasıl çıktı? nasıl kayboldu hyunjin?"

hyunjin kaşlarını çattı. mio, büyük ihtimalle felix'in kedisiydi. hyunjin, bazen felix kendisini izlerken görürdü onu. felix'in kucağına yatar onunla birlikte camda otururdu. hyunjin iç çekti, en az felix kadar anlam verememişti o da. küçücük kedi, evden biri olmadan nasıl çıkmış olabilirdi ki?

"evde her yere baktın, değil mi? kediler bazen saçma sapan her yere girebiliyorlar, kontrol ettin güzelce değil mi?"

hyunjin tane tane konuşuyordu. felix'i kırılabilirmiş gibi naif tutuyordu. felix başını aşağı yukarı salladı. her yere bakmıştı, sırf bu yüzden haber de verememişti hyunjin'e. evde, evin dışında, bakmadığı yer kalmamıştı.

"ya, camdan düştüyse? normalde kaparım camları, bugün unutmuşum. ya düştüyse?"

felix başını kaldırıp hyunjin'e baktı. hâlâ daha dinmemişti göz yaşları, hyunjin onları silmekten sıkılmadı. çocuğu iyice içeri çekip kapıyı kapattı ardından. istemese bile felix'den ayrılmış, elini tutarak onu kendi odasına yönlendirmişti.

sweet creature, hyunlix Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin