Düşünüyorum bazenleri ciddi ciddi, acaba ben kötü bir şey mi yaptım cidden öylesine büyük bir hata mıyım diye. İnsanları kırmaktan, üzmekten, aralarını isteyerek veya istemeyerek bozmaktan ve bunun gibi birçok durumdan nefret ediyorum. Kırılgan biriyim, bunu sevmiyorum. Kendimi sevmiyorum.
"Alooo hat çekiyor muu? Dünyadan Coraline'ee"
Aria'nın sesiyle kaldırdım başımı. Arabada kendi koltuğumda dalgın dalgın elimdeki çikolatayla bakışırken bulmuştum kendimi.
"Ha şey evet evet çekiyor bitanem, tatlı şey yerim seni"
Yanağımı sıkıp telefonundan şarkı seçmeye başlamıştı. O bununla uğraşırken kafamdaki sesler de yükselmeye başlamıştı. Aria'm, benim güzel sevgilim, narin kelebeğim, Lotusum, her şeyim... Bazen düşünüyorum benim gibi kusurlu biriyle tanışmış olma sebebinin ben oluşunu. İçten içe bu duruma şükrederken bir yandan suçluyorum da kendimi.
Kendi kendimi boğmaya başlıyorum, tıpkı rüyamda olduğu gibi. Rüya mı dedim ben? Ah, ne dalgınlık. Kabustan beter bir karanlıktı o. Cidden hastalıklı mıyım mesela? Gereksiz? Ya yetersiz? Evet kesinlikle, lanetin tekiyim. Mutlu olmam gereken bir anda düşündüğüm şeye, düştüğüm hâle bak. Git gide daha kötü olduğumu hissetmem asla zor değil. Ellerim... Titremelerini durduramıyorum. Gözünü aç Coraline. Ağlama, yapma, kes şunu!
(...)
"Özür dilerim, özür dilerim, boğma beni rahat bırak lütfen!"
Luna'yla boğuşuyordum, canavarımla. Ellerimle kulaklarımı kapatmış, dizlerimi kendime çekip sarılmış, nefes alamayarak ağlıyordum sadece. Luna, içimdeki sevgili(!) ses, kapatmıyordu çenesini.
'Her şeyin sebebi sendin! Sen hayata geldiğinden beridir sırf senin yüzünden kimsenin başına gelmeyen kalmadı!'
'O yarasının sebebi sensin biliyorsun huh? Güvenilmez, pisliğin tekisin.'
'Seni lanet, bir de zırlıyor musun? Ah ne acınası. Kuyruğu sıkışmış yavru köpek gibi viyaklamayı kes seni ucube, sesin bile iğrenilesice.'
'Yaşamayı herkes değil, sen hariç herkes hak eder Coraline. Bakıyorum "yıldız olma" isteğin de yok değil hm?'
'Hastalıklı çöpün tekisin. Geber Coraline, kimse istemiyor seni!'
'Lanet.'
Kendimi Aria'nın kollarında geliyorum. Bana sarılmış kendisi de sakin kalmaya çalışır bir şekilde beni sakinleştirmeye ve sorunun ne olduğunu anlamaya çalışıyordu.
"Güzel kızım, ne özrü, sakinleş hadi kendine gel. Yanındayım ki bitanem."
Yüzümü açtığım gibi Aria'ya sarılıyorum sımsıkı ve kendimi ona gömüyorum. Luna hedefine ulaşamadan kapıyor o lanet çenesini ve kafamın içindeki gürültüyle kalıyorum tek. Titrek sesle konuşuyorum usulca başımı gömdüğüm yerde.
"Ben ö-özür dilerim, yine susturamadım onu"
"Shh, sorun yok özür dileme ufaklık. Şu an daha iyi misin bakalım hm? Yine nasıl geldi senin üstüne?"
"Ben hata mıyım cidden?"
"Asla premsesim, sana sahip olduğum için mutluyum ki"
Bunu derken ellerimi tutuyor canımın acımasına izin vermiyordu. Kendimde olmadığımda ellerimi sıkar, canımı acıtırdım. Hatta bazen bunun boyutu büyür, avuç içlerim yara da olurdu veya işte her neremi tutuyorsam parçalardım. Aria'mla tanıştıktan sonra bu durum oldukça azalmıştı. Normal koşullarda kendimi kaybedecek raddeye gelmezdim. Aria hiçbir zaman bu anlarda canımı acıtmama izin vermedi, bana kızmadı veya kırılmadı. Hep ellerimi tutup sarıldı yalnızca. Beni sakinleştirdi, hep de sakinleştirir.
Ona güveniyorum
O benim evim
O benim her şeyim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Poison Arrows
AléatoireKaçıyorum kalabalıktan, korkuyorum yalnızlıktan. Kendimle baş başayım, kendimce boğuluyorum.