11 Şubat 1945Vichy, tamamen sıvılaşmış zeminde dizine kadar çamura batmamaya çalışırken, aynı zamanda dengesini korumanın imkansız olduğunu çoktan fark etmişti. Üstüne giydiği uzun etek ve ince tişört, kısa deri ayakkabı ve hiç sıcak tutmayan mont da pek yardımcı oluyor sayılmazdı.
Saçlarını tamamen ıslatmış olan yağmur durmak bilmez şekilde yağıyordu ve ormanda ağaçların arasında olsa bile gittiği yeri görmek için önündeki ülkenin koluna tutunması gerekiyordu. Reich, önünde hızlıca yürüyor ve ormandan hemen çıkmaya çalışıyordu. Vichy ona ayak uydurmakta zorlandığından yolun çoğunluğunda koşuyor ve sıklıkla düşüyordu. Ama düşmek ve yaralanmak, şu an umursadığı son şeydi.
Vichy, her şeyin nasıl bu noktaya geldiğini düşünüyor fakat asla bulamıyordu. Nerede hata yapmışlardı? Ya da, Reich nerede hata yapmıştı?
Vichy kendisinin pek zeki olduğunu asla düşünmemişti, ama Reich'a çok güvenmişti. Reich, hala dayanabileceğini söylüyordu, ama gözle görülür şekilde yorgun duruyordu ve yaralıydı. Ayrıca soğuk havaya karşı da oldukça hassastı. Vichy de soğuktan hissizleşmeye başlamıştı, bu yüzden ikisi de hipotermi geçirmeden Avusturya'ya ulaşmayı umuyordu.
Açıkçası Vichy, neden Avusturya'nın yanına gitmeye çalıştıklarını bile bilmiyordu. Sorduğunda Reich, kuzeninin yanına gitmeleri gerektiğini söylemekten başka bir bilgi vermiyordu.
Ve açıkçası Vichy, Avusturya'ya güvenmiyordu. Normalde Reich'ın güvendiği bir kişiye kesinlikle güvenirdi. Ama son zamanlarda Reich'ın bazı durumlarda yanlış kararlar aldığını fark etmişti. Savaşın ilk zamanlarından beri kararları zaten o alıyordu, bu yüzden Vichy kendini suçlu ve biraz da korumacı hissetmeye başlamıştı. Avusturya'yı iyi tanımıyordu, hatta hiç tanımıyordu. Onun yanına Reich hala savaştan dolayı hasta ve yaralıyken gitmek istemiyordu. Tanımadığı birine nasıl güvenebilirdi ki?
Ama yüzüne vuran her soğuk rüzgarda başka çaresi olmadığının da farkına varıyordu. Avusturya'nın evi, ormanın ortasında olmaktan iyi olabilirdi.
"Orada."
Vichy, Reich'ın sesiyle kafasını kaldırıp ileriye baktı. Ormanın ortasında minik tahta bir kulübe vardı, ve pek temiz durmasa da hiç yoktan iyiydi.
"Burası Avusturya'nın evi mi?"
"Evi değil."
Zemindeki çamur eve yaklaştıkça azaldı, ve bir süre sonra normal yürünebilir hale geldi. Reich, Vichy'nin kolunu bırakıp hızlıca evin kapısına vurdu.
"Österreich!"
Avusturya, birkaç saniye sonra kapıyı yavaşça açtı. Üzerinde sanki ormanın ortasında değilmiş gibi ütülenmiş önlüğü, düzgün kıyafetleri ve temiz camları olan kare gözlüğü vardı. Yüzündeki nötr ifade kıyafetlerinin bazı yerleri parçalanmış ve kanayan Reich'ı görünce değişmedi.
"İçeri gir."
Avusturya, Vichy'e bakmadan dönüp içeri girdi. Vichy, Avusturya'nın Reich kadar ciddi olmasının aileye bağlı olduğunu düşündü.
İki ülke de Avusturya'nın peşinden içeri girdiler. İçerisi hala oldukça soğuk olmasına rağmen daha az rüzgar alıyordu, bu yüzden Vichy biraz ısınabilmişti.
Reich hızlıca odanın ortasında duran yer masasına doğru gitti. Masanın karşı tarafına Avusturya çoktan oturmuştu ve önünde bir sürü kağıt vardı. Anca kağıtların tam üzerine kurulmuş lamba yüzünü aydınlattığında Vichy, Reich'ın ne kadar kan kaybettiğini tam anlamıyla kavrayabilmişti. Eski halinden birkaç ton daha beyazdı ve oldukça sağlıksız görünüyordu. Reich, Avusturya'nın önüne koyduğu kalemi tutarken bile zorlanırken Avusturya, pek umursuyor gibi durmuyordu. İkisi de Vichy'i oturması için davet etmedi.