1. Damla- Karşılaşma

177 15 0
                                    

"Gökyüzü lacivert bir şarkı söylüyor."

°°°

~İyi Okumalar~

Geceleri yaprakları kapanan kağıt çiçekleri gibi bende yalnızlık yüzünden içine kapandım. O çiçekler gece soğuğundan tohumlarını koruyor ve bu yüzden mutlular. Bende o çiçekler gibi mutluyum. Çünkü yalnızlığı dolduracak kadar okuyacak kitabım var. Hatta şuan bile elimde bulunan kapkalın bir kitap ile ormanda okumak için güzel ve yeşillikler içinde bir yer arıyorum.

Biraz daha gezindikten sonra tam istediğim şekilde biryer buldum. Bu ormana okumayı sevmeye başladığımdan beri geliyorum. Kütüğün yosunlu yüzeyine bacaklarımı koyup uzandıktan sonra kitabımı açıp kaldığım yerden itibaren okumaya başladım. Bir saat kadar okumuştum ki çalıların arasında yaprakların ezilme sesini duydum. Korktum biraz başta. Kitabımın kapağını kapattım ve ayağımı uzattığım yosunla kaplanmış olan kütükten kalktım. Yere bıraktığım telefonumu aldım ve hızlı adımlarla yürümeye başladım. Arkamdan bana seslenen bir erkek sesi duyduğum anda arkamı döndüm.

" Bakar mısınız?" Birkaç büyük adımda yanıma ulaştı ve devam etti.

" Burada köpeğim ile gezerken birden kaçtı ve onu kaybettim. Siz onu gördünüz mü?" Tam ağzımı açmış hayır diyecekken, havlama sesleri duyduk. Seslerin olduğu tarafa doğru koşarken Bende onun peşinden koşuyordum. Köpeğini sarmaşıklar arasında sıkışmış olarak bulduk ve hemen kitaplarımı yere bıraktım anda köpeğini sıkıştığı yerden çıkarmaya uğraştık. Birkaç dakika sonra köpeğini kurtardık. Adam köpeğini kucağına aldı ve bende yere koyduğum kitabı elime alır almaz beraber yürümeye başladık. Daha birkaç adım atmıştık ki

" Teşekkür ederim" dediğini duydum.

"Rica ederim." dedim bende. Birkaç adım daha atınca tekrar onun ismini duydum

"Yağmur" dedi. Gözlerimi yerden kaldırıp çocuğa anlamsızca baktığımda onunda bana baktığını gördüm ve gözlerimi geri toprağa hızlıca çevirdim.

"Yani ismim Yağmur." hiçbir erkekte Yağmur ismini duymamıştım ama ona yakıştığını düşünüyordum.
Nerden geldiğini bilmediğim bir ses bana
"-sen ne bilirsin ki yakıştığını onu tanımıyorsun bile" diye söylendi. Ben ise bu sesi hiç takmayıp

"İstanbul" dedim ve ekledim.

" Tanıştığımıza memnun oldum."

" Bende tanıştığımıza memnun oldum." ormanın çıkışına geldiğimizde ona baktım ve yeşilin en güzel tonu olan gözler -'belki de gözlerine ilk baktığımda yeşil rengine aşık oldum.'- ile karşılaştım.

Birbirimize kısa bir tebessüm ve 'hoşçakal' sözünden sonra ters yönlere doğru ilerlemeye başladık.

Hayatımda onca zaman yalnız olmama ve yalnız olmayı tercih ettiğim için cidden bu birazcık garip gelmişti bana.

---

On dakika yürümenin ardından nihayet diye düşündüm eve girince.

"İstanbul! Sen mi geldin?" diye seslenen anneme karşılık olarak

"Evet anne!" diye bende bağırdım. Fazlasıyla susadığımı hissedip mutfağa annemin yanına gidip bir bardak su içtim. Bardağı bulaşık makinesinin içine koyarken annem

"Daha geç geleceğini zannediyordum?" diye soru sorunca Bende bugün yaşadıklarımı anneme anlatmak zorunda kaldım.

"Evet aslında daha geç gelecektim ama yaklaşık bir saat kitap okuduktan sonra yanıma benim yaşıtlarımda bir erkek geldi ve köpeğini kaybettiğini benim ise köpeği görüp görmediğimi sordu. Ben tam hayır diyecekken köpek havlama sesleri duyduk ve sesin geldiği tarafa doğru koştuk. Köpeğinin sarmaşıklar arasında sıkışmış olduğunu görünce onu kurtardık. Sonra beraber ormanın çıkışına doğru yürürken isminin Yağmur olduğunu söyledi. Tabii o söyledikten sonra bende ismimin İstanbul olduğunu söyledim. Ormanın çıkışına gelince birbirimize hoşçakal dedik ve oradan eve geldim" annem bu dediklerini dikkatli bir şekilde dinleyip

" Biraz garip ama güzel ismi varmış. Belki bir kez daha karşılaşırsan onunla arkadaş olabilirsin."

" Bilmiyorum. Daha doğrusu onunla birkez daha karşılaşacağımızı sanmıyorum."

" İstanbul herşeyin bir güzel yanı vardır. Bu karşılaşmanın bile" Annemin bu söylediklerinden sonra mutfaktan çıktım ve koridorun sonundaki odama girip birazcık daha kitap okumaya başladım

**

Sabah okul için erken kalkmam gerektiği için en son seste olan alarmım yüzünden uyandım. Elimi yüzümü yıkadım. Annemin yıkamış ve ütülemiş olduğu formalarımı giydim. Aslında hergün aynı şeyi giymek biraz sıkıcı diye düşündüm. Ama böyle düşünmek hiçbir şeye fayda değildi. Bu yüzden boşverip telefonumu şarjdan çıkardım ve birbirine karışmış kulaklığım ile birlikte çantamım ön gözüne koydum. Çantayı sırtıma taktım ve mutfağa gittim. Aslında sabahları kahvaltı yemezdim ama işte anneme görünmek için. Her sabah ki gibi mükellef bir sofra hazırlamıştı annem.

"Günaydın anne."

"Günaydın birtanem. Kahvaltı etmeyecek misin?" Başımı yavaşça iki yana hayır anlamında salladım.

Saatime baktım. Okula geç kalacağımı gördüğümde annemin yanağına küçük bir öpücük kondurdum.

" Okula geç kalacağım. Ve ıhm akşama geç kalabilirim. Çünkü kütüphanede olacağım hani biliyorsun dün kitap okuyamadım ya."

" Peki birtanem. Baban haftalık harçlığını verdi mi?"

"Ha evet evet. Sabah vermişti."

" Ve birtanem bugün temizliğe gideceğim. Ne zaman döneceğimi bilmiyorum. Kütüphaneden gelince yemeği ısıtıp yersin tamam mı?"

"Tamam. Görüşürüz."

"İyi dersler sanada. Görüşürüz." anneme arkamı dönüp evden çıkarken kendi kendime tebessüm ettim. Diğer günlere karşı bugün mutluydum. Mutluluğumun sebebini bilmiyordum ama herzaman bir neden mi olur mutlu olmak için.

Karşı yoldaki otobüs durağına doğru yürüdüm. Sekiz dakikası vardı daha otobüsün gelmesine. Bend çantasımın ön cebinde bulunan birbirine karışmış kulaklığımı ve telefonumu çıkarttı. Hızlı bir şekilde düğümü çözdüm ve kulağına taktım. Cem Adrian'dan rastgele bir şarkı açıp dinlemeye başladım. Durakta kimse olmadığından kısık bir sesle fısıldamaya başladım.

"Yıkık, dökük
Bu şehrin duvarları birer birer üstüme yıkılıyor yine.
-Sadece sesler duyuyorum.
Yine
-Ayak sesleri uzaklarda"

Şarkı bittiğinde yeni bir şarkı başladı. Başladığında ise zaten otobüs gelmişti. Otobüse binip cüzdanımdan öğrenci kartını çıkarıp o ismini bilmediğim şeye bastım. Düüt sesi gelince oturmak için hiç boş yerin olmadığını gördüm ve ayakta gitmekten başka bir çarem kalmamıştı. Okul evimden dört durak uzaklıktaydı ama yorucuydu işte ayakta gitmek. Birileri iner umuduyla ayakta gitmeye başladım.İlk durakta inen biri olunca hemen oturdum.

İki...
Üç...
Dört...

Dördüncü durağa geldiğimde ayağa kalktım ve arkadaki kapıya doğru ilerlemeye başladım. Benim ile birlikte birkaç kişi daha inmişti. Bu durak, okulun biraz gerisinde olduğu için yürümeye başladım. Arkamdan o tanıdık ses geldi,

"İstanbul!"

~~

Uzun bir aradan sonra merhaba! Yaz tatilinde internetin olmadığı bir yerdeydim. Bu yüzden yayınlayamadım. Üzgünüm.

Bu bölüm ile ilgili birşey söylemem gerekirse, hayatımda şuana kadar yazdığım en uzun bölüm denebilir. Çünkü tam tamına 1215 kelime. Hatalarım olduysa affedin.

Sevgiler...

İstanbul'a Yağmur Yağsa -ASKIDA-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin