8

308 23 10
                                    

Zindanın karanlık ve rutubetli havası Barış'ı geçmişe çocukluğuna götürüyordu.

Evlerinde buraya çok benzeyen bir kiler vardı.Barış ne zaman babasının kurallarına uymasa kendini orada bulurdu.Orada saatlerce aç ve susuz kalırdı,babası bunun onu yola getireceğini söylerdi.Bir köpeği eğitmek istiyorsanız onu korkutmanız lazımdı,bu babasının her zaman tekrarladığı bir şeydi.
Bazen annesi buna engel olmaya çalışırdı.Bu çabaların sonucu hep olumsuz olur ve Barış kilerde kaldığı süre boyunca birde annesi için üzülürdü.Kilerde saatler sanki günler gibi gelirdi,oradan çıktığında bir süre içine kapanır,annesi dahil tüm ailesine büyük bir öfke hissederdi.

Zahit Yesari,oğlunun ruhunda derin ve kapanmayan yaralar açmıştı.Bir çocuğun ruhunu öldürmekte cinayetti ve Zahit Yesari eli kanlı bir katildi.

Bacaklarını karnına doğru çekip,kolları ile bacaklarına sıkıca sarıldı.Ağlamak istemiyordu,güçsüz görünmek istemiyordu.Gözleri ona itaat etmeyecek gibi olduğunda dudağını sertçe ısırdı,kanın metalik tadı ağzına dolduğunda gözleride ona ihanet etmiş ve yanaklarından tuzlu gözyaşları usulca akmaya başlamıştı.

General ayaktaydı,bir çıkış yolu bulma umudu ile duvarları eli ile yokluyor, küçük bir açıklık bulmaya çalışıyordu.Ama yoktu,başından beri planın bu olduğunu nasıl anlayamamıştı? Nasıl olurda prensi tehlikenin tam ortasına getirmişti?
Pia denilen o peri herşeyi anlatmıştı.Planın nasıl yapıldığını ve kimlerin dahil olduğunu.Elflerinde tıpkı cüceler gibi çoktan cadı krala biat ettiğini.
Evet tüm sihirli varlıkların desteğini kaybetmişlerdi,bunda kendi hatalarıda vardı elbette ama yinede böylesi bir ihanet affedilemezdi.Buradan kurtulur kurtulmaz her birini cezalandırmaya ant içti.

Prensin bulunduğu duvar dibinden sessiz bir kaç hıçkırık sesi duyduğunda telaşlı adımlarını o yöne çevirdi.Genç adam sanki duvarla bütünleşmek istermişçesine dibine sinmiş, yüzünü dizlerine görmüştü.Boğuk hıçkırıkları duyulsada bunu bastırmaya çalıştığı belliydi.Usulca yan tarafına oturdu ve benini ona doğru çevirdi.Ellerinden biri ile nazikçe prensin kafasını kaldırdı,yüzü göz yaşları ile doluydu ve dudağını ısırdığı için ince bir kan çizgisi çenesine doğru uzanıyordu.Boşta kalan eli ile prensin dudağına dokundu,dişleri arasına sıkıştırdığı dudağını serbest bıraktı.Prens,yüzüne bakmaktan çekiniyordu ve general bunu anladığında onu kendi göğsüne bastırdı.

Barış,sesli bir şekilde ağlamamak için kendini sıkıyordu ama şimdi bunu yapmak çok daha zordu.Kafasi generalin göğsüne gömülüydü ve adamın iki iri kolu onu sıkıca sarmalamıştı.Hıçkırıklarini bastırmaya çalışırken generalin tok ve güçlü sesini duydu,"Korkuyor musunuz?"

"Hayır,"dedi hiç düşünmeden.Çünkü bu şekilde öğrenmişti,babası onu ne zaman o kilere kilitlese ve ne zaman sanki bir ödül veriyormuş gibi geri çıkarsa sorardı "Korkuyormusun Barış? Dediklerimi yapacak mısın?" Hayır derdi Barış her defasında,hayır senin istediğin kişi olmayacağım.Korkmuyorum ve beni korkutamazsın ama aslında yalandı.Ölesiye korkardı,sonraki gecelerde çılgın kabuslar görür,bir karanlığın kendini takip ettiğini hissederdi.

"Korkabilirsin,"dedi general usulca,bir eli Barış'ın sırtını nazikçe okşuyordu."Benim yanımda korkabilir ve ağlayabilirsin,kendini tutmak zorunda ve yalan söylemek zorunda değilsin."

"Tüm bunlar görevin olduğu için mi?" Kafasını generalin göğsünden biraz kaldırıp yüzüne baktı,dudaklarında neredeyse şefkatli denecek bir gülümseme vardı.

"Belki,"dedi general.Yüzündeki gülümseme hala aynı yerde duruyordu,elini Barış'ın sırtından çekti,yeni hedefi genç adamın yaşlar ile bezeli yüzüydü.Dokunuşları öyle nazik ve öyle dikkatliydi ki Barış sonsuza kadar bu ana hapsolmak istedi.Ve tanrı biliyor ya böyle hissetmesine neden olan şey aralarındaki bağ değildi."Ama aynı zamanda benim tüm geçmişimsin,bir şeyleri hatırlamadığını iddia ettiğin için buna inanmış gibi yapacağım,çocukluk yillarimiz birlikte geçti hoş ben sizden on yaş büyüktüm ama yinede birbirimizin en iyi arkadaşıydık."

"Peki sonra ne oldu?" Barış tüm bunların gerçek olmasını isterdi,gerçekten çocukluk yılları general ile geçmiş ve en iyi arkadaşlar olmuş olsunlar isterdi.Ama o Barış'tı işte,tüm bu şeyler gerçekse bile o onun düşündüğü kişi değildi,bir yerde bir hata olmuş ve Barış kendini burada bulmuştu.Gariptir ki buraya geldiği ilk andan itibaren ilk kez buradan gitmeyi arzulamıyordu.Oysa ki kellesini almak isteyen bir kralın zindanında mahkumdu ama yinede gitmek istemiyordu işte,burada sıkışıp kalmak ve bu hayatın içinde yer almak istiyordu.

"Bir süre sonra bizi nişanlandılar,siz on beş ben ise yirmi beş yaşındaydım."

"Sonrada benden nefret etmeye başladın dimi?"

General güzel ya da sadece Barış'a güzel gelen bir kahkaha attı,"Eh sizde bunun için çok uğraştınız,asla kurallara uymaz ve beni her zaman sinir ederdiniz."

"Desene her yerde kurallara uyma sorunu yaşıyorum."

Şimdi Barış'ın da yüzünde bir gülümseme vardı.Korkusu ve endişesi hala oradaydı ama yanındaki adamın varlığından inanılmaz bir güç aliyordu.Sanki artık hiçbir şeyin önemi yoktu,herkesle ve her şeyle savaşabilirdi.

"Şu bahsettiğin diğer yer,"dedi general.Sesinde eğlenen ve meraklı bir tını vardı,"Orada ben kimim? Yani beni ilk gördüğünde savcı deyip durmuştun,nasıl biriydim ve ilişkimiz neydi?"

Barış,biraz daha sokuldu daha uzun olan adama.Şimdi neredeyse adamın kucağında oturuyordu,yüzleri birbirine çok yakındı ve general buradan çok güzel görünüyordu."Dediğim gibi savcıydın ve babamın en büyük düşmanı falandın."

"Vay be,bu biraz ironik sanırım burada babanızın en sadık komutanıyım."

"Yani biraz öyle,"dedi Barış.

"Peki başka?"

"İlk kez seni yani savcıyı,üniversitemin önünde arabaya yaslanmış bir şekilde görmüştüm.Zaten sonrada bir türlü peşimi bırakmadın yani bırakmadı,"dedi Barış ve ofladı."Bu cidden kafa karıştırıcı,bazen sanki o gibisin ama bazende o değilsin gibi.Mesela o olsa beni oyalamak için şu an senin yaptığın şeyi yapmazdı,benden nefret ediyordu ve babama benzediğimi düşünüyordu."

"Belkide yapardı,eğer başka şartlar altında tanışmış olsanız,"dedi General.

Barış,son yarım saattir yapmak istediği şeyi işte bu sözlerden sonra yaptı.Dudakları ile generalin dudaklarının üstünü örttü.İsteği geri çevrilmemişti,general daha yarı yold onu karşılamış ve uzun bir öpücüğün içine çekmişti.

Ellerini adamın siyah saç tutamlari arasında gezdiriyor,aç bir şekilde oturduğu kucağa daha çok yerleşiyordu.Onu istiyordu,bedeninin her zerresi mavi gözlü bu adamı arzuluyordu ve Barış düşünmeden edemiyordu.Eğer savcı ile bambaşka bir şekilde tanışsalar,birbirlerini biraz olsun anlamaya çalışsalar neler olurdu? Acaba general ile prens arasında bu saçma bağ ve zoraki evlilik olmasa neler olurdu? Yine her iki ilişkide bu noktaya gelir miydi? Kader iplerini onlar için bu kez çok farklı bir şekilde örer miydi?

"Bu iş için biraz yanlış bir zaman olduğunu düşünmüyor musunuz?"

Soru generalin kendini toparlamasına ve kucağında ki adamla birlikte ayağa kalkmasına neden olmuştu.Önce Barış'ı kollarından yere indirdi sonra ise zindanin kapısına doğru yürüdü,Barış ise hemen arkasındaydı.

"Neden bu kadar geç kaldın?"

Generalin sorusu ile kız alaylı bir şekilde kahkaha atmış,"Sekiz krallığın en iyi korunan zindanına bu kadar geç geldiğim için özür dilerim ya,"demişti.

General biraz yana kaydığında Barış nihayet konuşan kızı ve yanında ki adamı gördü.Ve aklından tam olarak şunlar geçiyordu,yok canım daha neler!

RedamancyHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin