4. Bölüm

111 50 12
                                    

Hayatınızda, ailenizi seçme şansına sahip olsaydınız. Kimlerin kanına sahip olmak isterdiniz?

Mantıklı olarak, pek çok kişi zengin ve ilgili aile portresinde yer almak isterdi.

Ben ise şansımı, tekrardan babam ve Can üzerinden tercih yapardım. Onlardan vaz geçmezdim. Tek bir ayrıntıyı değiştirmek isterdim.

Onların, öz çocuğu ve öz ablası olsaydım keşke.

Ama annem, bu şansı elimden almıştı.

Evimize gelmiştik. Ben fazla beklemeden kendimi duşa atmıştım. Ilık su yüzümdeki yaralara deydikçe canım acıyordu. Duştan çıkıp odama geçecekiken, Can kolumdan tutup beni durdurdu. Nazikçe beni çekiştirerek, salona yönlendirdi. Nazik tutuşu bile kolumu sızlatmıştı fakat görmezden geldim.

Salona geldiğimizde, yemek masasında ilk yardım malzemeleri serilmişti. Babamda sandalyede oturuyordu. Can, sandelyeye oturmamı işaret etti. Oturdum, babam bir pamuğu kaşımdaki yaraya yaklaştırdı. Pansuman yapıyordu. İşlemi bitirdikten sonra, minik bir yara bandıyla gizledi yaramı. Ardından patlamış dudaklarıma bi tür merhem gezdirdi.

Bu işlemleri yaparken, odadan çıt çıkmıyordu. Babam pansuman yaptığı süre boyunca, Can, oturduğu sandelyeden kafasını kaldırmıyordu. Umarım içinden, evin erkeği olduğu halde elinden bir şey gelememesine sinirlenmiyordur.

Pansuman bitti. Can, hemen yanımıza gelip kanlı pamukları topladı. Banyoya doğru ilerledi, dolap kapaklarının açılıp kapanma sesleri geliyordu. Büyük ihtimâl, sağlık malzemelerini yerleştiriyordu. Elini yıkadı çünkü su sesi geldi.

Babam, salondaki koltukta oturmuş, boşluğa bakıyordu. Bir şeyler düşündüğünü sanmıyorum. Sadece dalmıştı. Can da içeri gelmişti zaten. Babamın yanına oturup kollarını bağlamıştı.

Hâlâ sessizlik hüküm sürüyordu. Bu sessizlik hem huzurlu hemde rahatsız ediciydi. Sandalyeden kalkıp babama yaklaştım. Yanına oturdum. Ardından da uzanıp, başımı bacaklarına koydum. Anında saçlarımı okşamaya başlamıştı. Can ise kafasını, babamın başına yaslamıştı. Babamda çenesini, Can'ın başının üzerine sabitlemişti. Bir yandanda, benim saçlarımı okşamaya devam ediyordu.

Bu tablodan sorumlu kişi babamdı. Yinede ondan güç alıyordum. Ondan ve Can dan.

İşte bu yüzden, elimde bir şans olsaydı kendi ailemi seçmek adına, yine onları seçerdim.

Olup bitenleri umursamadan.

~~~~

"ABLA!!" Feryad ediyordu Can.

"PELEN!" Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu babam. "KIZIM!"

"ABLA NEREDESİN?" Deli gibi etrafında dolanıyordu Can.

Geniş bir alandaydık. Etraf, yeşil çimenlerle kaplıydı fakat tek bir ağaç göremiyordum. Etrafa sis basmıştı.

"BABA!!" Acıyla böğürdü Can. "BULAMIYORUM! GÖREMİYORUM! YOK İŞTE, ABLAM YOK!"

Yere, dizlerinin üzerine yığıldı babam. "BULMALIYIZ CAN! BURADA BİLİYORUM! PES ETME OĞLUM!" Sesi titriyordu. "PELEN!!" Acıyla haykırdı babam öyle bir haykırıştı ki tüm Dünya işitmiş olabilirdi.

Üzerimde simsiyah bir elbise vardı. Etekleri hafifçe yeri yalıyordu sanki. Onlara doğru koşmaya başladım. Tam önlerine geçtim.

"Baba," seslendim ama duymadı. "Can" o da dönüp bana bakmadı.

Tekrarladım her seferinde isimlerini. Ancak dönüpte bakmadılar bana. Kafaları, benim olduğum tarafa çevrilse bile. Benimle konuşmuyorlardı. Hâlâ adımı sayıklayıp bana sesleniyorlardı.

KAFES KUŞU Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin