...
"Byeol!"
Sabaha gözlerimi açtığımda bir baş ağrısı kol geziyordu şakaklarımda. Kafamı yastığımdan kaldırırken beynimin kafatasımın içinde döndüğünü hissettim bir an. Öyle bir andı ki kendimi tekrar geriye bırakmamak için tutunmak zorunda kalmıştım. Kendimi akşamdan kalma bulmak, bir de çoğu şeyi yarım yamalak hatırlayarak bulmak beynimin kafatasımın içinde dönmesinden daha beterdi aslında.
Ve kendimi yarı yarıya rezil ettigimi, eve ses yapmadan girerken dört defa merdivenlere takılarak dizlerimin üstüne düştüğümü, kusmak için koşarak lavaboya giderken alnımı kapıya çarptığımı, az kalsın kendimi bir çukurun içinde bulacağım anılar da zihnimde çarpışan arabalar gibi hareket ediyor, birbirlerine vurarak benimle eğleniyorlardı. Sadece otuz dakika düzgün davranmış olduğum aklıma geldikçe kendimi öldüresim geliyordu. Ve tek tesellim anneme yakalanmamış olmaktı. Belki de ona da yakalandım da hatırlamıyordum.
Başımın içindeki düşünceleri sanki hareket ettirmekten korkuyormuş gibi yataktan kalkarken ellerim komodinin üzerinde duran telefonuma değmiş ve yüz üstü, camını kast ediyorum, parke zemine sert bir şekilde düşmüştü. Daha ne kötü gidebilir ki diyordum işte o anda da.
"Misa?" diye bir ses duydum hemen ardından kendi içimden tanrıya yalvarırken. Demek ki bugün de yalnız başımayım. Öyle olsun! Gözlerimi tavandan çekip kapıya yönelttiğimde karşımda duran aynadaki bitik yansımamla karşı karşıya geldim. Annemin de bu halimle karşılaşması hiç iyi bir durum olmayacağından ona seslendim. "Efendim anne?"
Kapı açılacak gibi oldu. Ama sonra durdu ve bir süre sessizlikte bekledim. Hemen sonrasında ise onun sesini duydum. "Kahvaltı için gelecek misin? Dün gece de bir şey yemedin!" dedi, sesinde bariz bir durgunluk vardı. Belki de aldığım tavır onu cidden üzüyordu.
"Geleceğim anne. Üstümü giyeyim." dediğim anda sanki hareket etmeye sebep arayan kulp bir anda durulmuş ve yerini annemin "Seni bekliyoruz." diyişi almış ve ortadan kaybolmuştu. Derin bir nefes alacaktım ki leş gibi kokan üstümün hali aklıma dank ederek düştü.
Oradan nasıl kalktım ya da nasıl hızla duşa girdim hatırlamıyorum ama yaklaşık on dakika sonra kıyafetlerimi giymiş, saçlarımı kurutmaya başlamıştım. Öyle hızlı ve ani kurutmuştum ki saçlarımın isyan edip, çığlık atmadığına şükretmem gerekiyordu.
Üstüme bol bir tişört ve dizlerimin hemen üstünde biten bir şort giyip sporlarımı da giydikten sonra alt kata doğru inmiştim. Banyoda gözlerimin morardığını ve kan çanağına döndüğünü fark ettiğimde, kremlerle düzeltmeye çalışmıştım. Tabi kan çanağı gözlerime ne fayda eder hiç bilmiyordum.
Ellerim cebimde, keşlerden bir farkım yokmuş gibi geziyordum ortalıkta. Mutfağa girdiğim anda, geniş alandaki yemek masasının başında oturan o adamı fark ettim. Önünde hiç eksik etmediği tableti, kahvesi ve takım elbisesiyle klasik bir iş adamı gibi duruyordu. Annemi ise masaya kahvaltılık malzemeleri yerleştiriyordu. Geri dönmeyi düşünmüştüm aslında. Belki de çantamı toplayıp babamın beni tekrar yanına alması için, evin önünde ağlayabilirdim. Şımarık çocuk gibi davranmak tamamıyla benim kişiliğimle alakalı değildi. Kimsenin beni umursamayışıydı sorun. Zihnimdeki düşüncelerden, masanın başında duran o adamın sesi bozdu. "Günaydın Misa."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
have a soul in my body, s.eunseok
Fanfiction''iyi bir hafıza, en büyük cehennemdir.'' riize's eunseok 2023, september a jenosjupi originally